Arama yaptığınız metin en az 3 karakter olmalıdır.
Örnek: Modernizm, Söyleşi, Mimarlar Konuşuyor

Mimarlara Bülten’de bu ay Onz Mimarlık’tan Onat Öktem ve Zeynep Öktem ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Ankara’da çalışmalarını sürdüren ekibin bugün tasarım ve mimarlığa nasıl yaklaştığını ve üretimlerini konuştuk.

Güzin Öztok: Türkiye'de mimar olmayı nasıl tarif edersiniz? Bunun sosyal ve mesleki anlamları neler?

Onat Öktem & Zeynep Öktem: Sıklıkla karşılaştığımız çok geniş kapsamlı bir soru. Bu konuda söylenebilecek çok şey var aslında ama kısaca özetlemeye çalışacağım. Üretim açısından konuyu ele alırsak herhangi bir ülkede mimarlık yapmaktan farkı olduğunu düşünmüyorum. Fakat içinde bulunduğumuz yüzyıl ve coğrafyayı göz önüne aldığımızda farklılıklar mevcut diyebilirim. Mimarlığın dünyayı değiştirme ve insan davranışlarını şekillendirme planının başarısız olduğu bir dönemde mimarlık yapmaya çalıştığımıza inanıyorum. Kullanıcı odaklı tasarım kelimesinin bu kadar sık kullanılmasının da bunun bir sonucu olduğunu düşünüyorum.

Tam da burada, mimarın “terk ettiği” alanlarda ortaya çıkan durumun ürettiği potansiyeller ve aktörler üzerine Kurt Franz'dan bir alıntıyı seninle paylaşmak isterim: "Mimarlığın, insanın yeni davranışlarını yanıtlamaktaki başarısızlığı, yüceltilmiş arzularını gerçekleştirebilmek amacıyla bireyleri aşina olmadığı yerlere çekti ve hayal gücünü harekete geçirmek için doğayı ya da onun hatırasını değil, endüstriyel, atık ve şantiye alanlarını aramaya itti. Bu minimal bölgeler yarının yeni kamusal alanlarıdır." Biraz dolaylı bir yanıt oldu fakat umarım konunun sosyal boyutu hakkında ipucu verebilmişimdir.

GÖ: Genç mimar olarak ofis yürütmenin zorlukları nedir? Bu zorluklara geliştirdiğiniz yöntemler ve daha kurumsallaşmış ofislere göre sahip olduğunuz potansiyeller neler?

OÖ & ZÖ: Ben bir mimarın en üretken olduğu yaşların otuzlu ve kırklı yaşlar olduğuna inanıyorum. Tabi ki bunu kendi iç huzuru için tutarlılık ve tarz kavramı ile kendini güvenli sulara hapsetmiş kişileri dışarıda tutarak söylüyorum. Tutarlılık çok önemli fakat aslolanın tutku olduğu kanaatindeyim. İnandığınız değerlerin ve duygularınızın değişmesinden korkmak ve inanmadığınız bir durumu tutarlılık adına devam ettirmek çok doğru gelmiyor. Arayışın olmadığı bir ortamda yaratıcılığın da olmayacağını düşünüyorum. Hakim olduğunuz tasarım araçlarını değiştirerek ve kendi değişiminize yabancılaşmadan aşina olmadığınız sularda yüzmek çok daha çekici geliyor. Yanlış yapma hakkını her zaman elinizde tutmak çok ciddi bir özgürlük getiriyor.

Asıl soruya gelince bu arayışınız devam ettiği sürece ne kadar genç olduğunuzun bir önemi kalmıyor. Zorluklar yararlarıyla birlikte geliyor ve üretim odaklı arayışlarınız size farklı kapılar aralıyor. Kurumsallaşmış ofislerin belli bir düzeni sürdürebilmek adına fazla içedönük üretim yaptığını düşünüyorum. Üretimin zorunluluğa dönüştüğü bir noktada vazgeçtiğiniz durumlar şikayetlerinizin merkezine oturuyor. Bu da farklı bir anlayışı ve katılaşmayı beraberinde getiriyor. Hiçbir zaman kendi ofisiniz bünyesinde yer almayacak tasarımcılar, mimarlar ve sanatçılarla üretim yapmanın potansiyelleri ortaya çıkmamış oluyor. Bu sebeple tasarım ofislerinde büyüklüğün kurumsallaşmaktan geçtiğine inanmıyorum. Tam tersine esnekliğin artırılması gerekliliğine inanıyorum.

GÖ: Ankaralı bir ofis olarak kamu ile ne kadar iş yapma fırsatınız oldu? Hangisinin şartları daha çetin, devletle mi özel sektörle mi çalışmanın?

OÖ & ZÖ: Kamu ile çok iş yapmıyoruz. Ankara'da olmak bu konuda ister istemez bir yarar sağlıyor fakat bizim için projenin bizde uyandırdığı heyecan çok önemli. Herhalde henüz öyle bir teklifle karşılaşmadık. Bu sebeple de uzak durduk diyebilirim. Şartların çetinliği üretimi kısıtlıyorsa özel sektör ya da kamu olmasının önemi kalmıyor.

GÖ: Creative Initiative birlikte olma-paylaşma-üretme haline güzel bir örnek. Böyle bir kanalın mimarlık ortamı için nasıl bir katkı oluşturmasını hayal ediyorsunuz?

OÖ & ZÖ: Creative Initiative'in asıl amacı Türkiye'deki mimarlık üretiminin uluslararası görünürlüğünün artırılması ve potansiyellerin üretilmesi diyebilirim. Türkiye'deki mimarlık ortamındaki çatışmaların birçoğu kendi yarattığımız koşulların içinde hapsoluyor olmamızdan kaynaklanıyor. Kendi bölgelerinde bir rahatlık arayışı sonucu hiçbir şeyin değişmemesi adına verilen tavizler aslında mimarlar için içinden çıkılamaz bir ortam yaratıyor. Bu güvensizlik ortamında etik söylemler tavırlara yansımıyor ne yazık ki. Mimarlık ve Etik konulu paneller mimarların günah çıkarma ortamlarına dönüşüyor. Her yerde varolmaya çalışan mimarların içinde yer alamadıkları durumlara verdikleri tepki sonucunda ortam kendi sınırlarını bile genişletemiyor. Creative Initiative bu durumun sorgulanması üzerine fikirler üretiyor ve yurtdışındaki proje ve üretim süreçleri üzerine çalışmalar yapıyor.

GÖ: Dijitale yoğun bir akışın olduğu bu dönemde eskizin önemi nedir? Çizim ve doğaçlama arasında bir bağ kuruyor musunuz, doğaçlamanın mimari üretimdeki yeri için görüşleriniz neler?

OÖ & ZÖ: Tasarlarken kullandığınız araçların hata yapmaya olanak vermesi gerektiğini düşünüyorum. Hayal ettiğiniz bir mekanın hiç düşünmediğiniz bir yönde evrilebilmesi için bilincinde olmadan attığınız çizgilerin olması gerektiğine inanıyorum. Bu çizgiler oldukları haliyle bir anlam ifade etmeyebilir fakat düşünmediğiniz değişkenlerin önünü açabilir. Kendi sınırlarınız içinde kalmadan tasarım yapmak istiyorsanız belirsizlik ortamını yaratmanız gerekiyor. Aksi takdirde kendi sınırlarınızı keşfetmenizin bile mümkün olmadığına inanıyorum. Tasarım araçlarını hibrit bir şekilde kullanabilirseniz kullandığınız araçların sınırlarına müdahale edebilirsiniz. Doğaçlama ve raslantısallık tasarımın olmazsa olmazlarıdır diye düşünüyorum.

GÖ: Bir yandan projelerden bağımsız olarak illüstrasyonlar yapıyorsunuz. Daha üç boyutlu düşünme alanı olan mimarlıktan bu iki boyutlu dünyaya geçmek nasıl?

OÖ & ZÖ: İllüstrasyonları iki boyutlu olarak adlandırmak bana haksızlık gibi geliyor. Üç boyutlu bir durumun iki boyutlu ifade edilmesi ve onun soyutluğu çok daha zor bir pratik diye düşünüyorum. Tasarımın en saf hali olduğu ve daha özgür bir üretim ortamı yarattığı fikrindeyim. İçerik ve bağlamın sınırlarından bir anlık da olsa uzaklaşmak ve aradığınız serbestliğe ulaşmak için iyi bir yöntem olduğuna inanıyorum. En azından bizim için en önemli ilham kaynağımız yapıdan ziyade illüstrasyonlar diyebilirim. Tornado Catcher, Tearing The Ground ve Lines of Memories gibi projelerimizde bu durum çok daha rahat okunabilirken aslında tüm projelerimize başlarken aynı yöntemi izliyoruz. Bağlamın problemlerinden uzaklaşıp mekanın kendisine yoğunlaşmak için iyi bir yöntem olduğuna inanıyorum. Yarattığınız illüstrasyonu mimarlık üretmek için kullanabiliyorsanız görsel hafızanızın sınırlarını aşabilirsiniz diye özetlenebilir.

GÖ: Neler izliyor ve okuyorsunuz, başka hangi disiplinlerden faydalanmayı seviyorsunuz?

OÖ & ZÖ: Takip ettiğim bloglardaki tasarımcıların üretim süreçlerini aktaran ya da illustratorlerin işlerinin kısa videolarını saymazsak bir şey izlemiyorum diyebilirim. O konuda biraz fazla seçiciyim galiba. Son dönemlerde izlediğim ve beni etkileyen filmler ise Hugo ve The Grand Budapest Hotel. Okuduklarıma gelince genellikle üniversitelerin yayınlarını ve fanzinlerini takip ediyorum. Favorilerim San Rocco Magazine, Volume, Post Magazine ve Monu Magazine. Aslında üretim aşamasında birçok farklı disiplinden faydalanıyoruz. Mimariyle ilgili olmasının hiçbir önemi yok. Önemli olan düşünce biçimimizin kırılması ve farklı bakış açılarının entegre edilmesi.

Onat Öktem 2004 yılında ODTÜ Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümünden mezun oldu. 2006 yılında Hollanda Delft University of Technology Mimarlık Fakültesi’nde bir yıl süreyle tez çalışmalarına devam etti. Hollanda’da bulunduğu sürede Rotterdam’da 24H>Architecture adlı mimarlık ofisinde çalıştı. Eğitim ve meslek hayatı süresince katıldığı yarışmalarda birçok ulusal ve uluslararası ödül aldı. Kurucu ortağı olduğu Onz Mimarlık Eko Park projesi ile Holcim Gold ödülünü kazandı. Yarışmaların yanı sıra birçok farklı ölçekte proje tasarlayıp uyguluyor. Meslek hayatına Onz Mimarlık’ta devam ediyor. Yaptığı projelerin yanı sıra Creative Initiative adı altında uluslararası katılımcılarla birlikte sergiler, atölye çalışmaları ve etkinlikler düzenliyor ve akademik çalışmalarına ODTÜ’de yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak devam ediyor. Bu sene New York’ta bulunan d3’de co-director olarak yer alıyor.

Zeynep Öktem, 2005 yılında ODTÜ Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü’nden mezun oldu. Aynı bölümde başladığı yüksek lisans programından otistik çocuklar için mimar Kadri Atabaş ile gerçekleştirdiği okulun tasarımı üzerine yazdığı tezle mezun oldu. Eğitim ve meslek hayatı süresince katıldığı yarışmalarda birçok ulusal ve uluslararası ödül aldı. Yarışmaların yanı sıra birçok farklı ölçekte proje tasarlayıp uyguluyor. Yüksek lisans eğitimi boyunca Doç. Dr. Ali Cengizkan’ın yüksek lisans tasarım derslerinde asistanlık yaptı, bir süre Atabaş Mimarlık’ta, daha sonra Mimarlar Odası Yayın Bölümü’nde ve Yarışmalar Komitesi’nde görev aldı. Onz Mimarlık’ın kurucu ortaklarındandır. Mimari çalışmalarının yanı sıra iki arkadaşı ile kurduğu Taş Makas Kağıt şirketi ve baskı çalışmalarıyla sanatla olan bağını canlı tutuyor.

Bu Ayın Bülteninden