Arama yaptığınız metin en az 3 karakter olmalıdır.
Örnek: Modernizm, Söyleşi, Mimarlar Konuşuyor

Tasarımda Denge Noktası

Kentte küçük ölçekli müdahelelerle dengeyi arayan -trak ekibini ve işlerini Bihter Çelik ve Mutlu Güngör ile konuştuk.

Ezgi Tezcan: Öncelikle sizi ve –trak’ı tanıyalım. –trak nedir, odağına neleri yerleştirir?

Bihter Çelik: Ben 2011 yılına İTÜ Mimarlık Bölümü’nden mezun oldum, o günden beri de –trak’ta birçok arkadaşla birlikte tamamlayıcı niteliğe sahip küçük ölçekli, kim zaman geçici, kullanıcı odaklı, bu ve benzeri tarifleri olan işler üretiyorum.

Mezun olduğumuzda, hali hazırda bulunan yapı stokunu irdelemeden, artan bir ivme ile stoka yenilerinin eklediği ve bizden beklenenin de benzer olduğunu sandığımız bir döneme çıkıyorduk. Tedirginlikle sorguladığımız şey; aynı yapı tipolojisinden üretimin nereye kadar devam edeceği, bir şehrin bunu ne kadar kaldırabileceğiydi. Ve bu tipolojileri tamamlayacak parçaların eksikliği söz konusu olduğunda, yeni üretimin dahi verimli çalışmayacağı fikrinden yola çıktık. Örneğin, şu anda oturduğum sandalye çok ergonomik ve ben evimde böyle bir sandalyeye ihtiyaç duyuyorum ama 7/24 sadece bu ve benzeri sandalyelere maruz kalmakta bir sıkıntı var. Tekdüzeleştiriyor: Bu mobilya konusunda da böyle, şehirlerde de. Bir şeyin çoklanması, diğer bileşenler ortamda azaldığında tehlike oluşturuyor. Dolayısıyla, tıpkı asit baz dengesini korur gibi ortamı dengeleyecek tekil nesneleri üretmeye çalışıyoruz. Nötr ortama yaklaşmaya çalışıyoruz. Süreç içinde bir sürü insanın katkısı oldu, ekip büyüyüp küçüldü ama yaptığımız işlerin ölçeğini hep bu şekilde tuttuk.

Mutlu Güngör: Ben de Bihter ile aynı dönemde mezun oldum, geçen yıl Mayıs ayından bu yana da -trak’ta proje bazlı işleri birlikte yürütüyoruz. Temelde şehirde birtakım dokunuşların eksikliğini hissettiğimiz noktalara kalıcı ya da geçici, kullanım-kullanıcı odaklı ve gözleme dayalı tasarımlarımızı inşa etmeye çalışıyoruz. Bir ihtiyaca cevap vermek üzere proje geliştiriyoruz özetle. Özellikle İstanbul’da çok zor oluyor ama olduktan sonra da çok keyifli.

Ezgi Tezcan: İşlerinizde küçük ölçek diyerek konuştuğumuz meseleyi biraz daha açar mısınız? Neler giriyor bu küçük ölçek tanımının içine?

Bihter Çelik: Ölçek derken hem işlerimizi hem de ofisin yapısını bir arada düşünüyorum. Yapı olarak büyük mimarlık ofisleriyle de bireysel işverenlerle de çalışıyoruz ya da kendi öngördüğümüz konuları projeye dönüştürüyoruz. İşlerimiz bu farklı birlikteliklerin getirisi ile ilk değişkenliğini gösteriyor. Bazen yerine özel bir kent mobilyası, bazen yarı kamusal alanlarda bir yemek arabası, bazen bir oturak olabiliyor proje. Bazen de illa mevcut bir çevreye eklemlenmek yerine projenin ilk aşamasından sürece dahil oluyoruz. Üst ölçek planlanırken insan ölçeğine inip çıkmakta zorluk yaşanabiliyor, bu gibi durumlarda müdahil oluyoruz. Burada da ileriye dönük bir tamamlama çalışması gerçekleşiyor böylece. Örneğin 10 sene sonra suyla hasbihalimiz daha başka olacak, bunları şimdiden gözetmeye, üst kararları tamamlanan projelere bu gelecek projeksiyonlarını yaymaya çalışıyoruz.

Bu ay Kopenhag’daki City Link Festival’ine katıldık. Tasarım düşünürü arkadaşımız Tuğçe Karataş’la çalıştık. O metinsel bir üretim yaparken biz onun yazdığı metnin mekanını yaparken bulduk kendimizi.

Bir yandan da sosyokültürel fayda sağlayacağını düşündüğümüz gönüllü projelerimiz var. Geçtiğimiz hafta da Kadıköy’de bir atölye çalışması gerçekleştirdik. Boğa Meydanı’na, kentin çok işlek ve kontrolsüzce savrulan bir noktasında sabit bir yerleştirme yaptık bir İspanyol, üç Türk inisiyatif bir araya gelerek ve bireysel proje katılımcılarımızla birlikte. Eğimi yüksek yolu düzenleyen kotlamaların üzerine 10 oturma birimli bir eklemlenme olarak kısaca fiziksellerini özetleyebileceğimiz bir proje ve bu bizim için daha ilk aşama. Kent içinde hem vandalizme hem de kalabalıkların hızlı hareketine açık bir yerde böyle bir mobilyanın ömrünü 6 ay ile biçiyoruz ve daha uzun ömürlü olmasını istiyoruz hem ekolojik hem de ekonomik olarak. Bu nedenle de küçük müdahaleleri ufak ufak sahiplendirerek ilerliyoruz.

Ezgi Tezcan: Tamamlamak olarak tariflediğiniz durum aslında bir boşluğun tespitinden doğuyor, zorluğu da buradan mı geliyor, o ihtiyacın ne olduğunu gözleme anından mı başlıyor?

Mutlu Güngör: Doğrusunu söylemek gerekirse, ihtiyacı tespit etmek deneyim kazandıkça geliştiriliyor. Ama ne yazık ki Türkiye’de, mekansal eksikliklerin küçük iyileştirmelerle giderilebileceğinin; daha işlevsel, daha verimli ve yaratıcı alanlara çevirebileceğinin genel olarak farkında değiliz. Biz tasarımcılar ya da mimarlar farkında olsak da çoğu zaman işveren tarafından bu denli gerekli görülmüyor bu müdahaleler. Gün geçtikçe yavaş yavaş gelişeceğine inanıyorum ama daha çok olgunlaşması gerek.

Bihter Çelik: Artık ihtiyacın yanlı olabilecek, tek taraf aktörlerince bağırılmadığı, muhtelif taraflardan da ses ve talep geldiğini gördüğümüz bir dönem tahayyül ediyorum. Bir yandan bu ortamın oluşması adına umutluyum. İhtiyaç tespiti fiziksele olan ihtiyaçla sınırlı değil; ortak dile olan ihtiyaç. Bu anlamda bazen boşluğu kendi varlığımızla dolduruyoruz sanırım. Tasarım yapma biçimlerimiz, jargonumuz da birbirine uymaya başlıyor. Yaptığımız iş için ortaya koyduğumuz düşünme biçimi, konuşma biçimimizi, kullandığımız dili etkilemeye başlıyor. Üreticinin diline ve üretme biçimine de etkidiğini görüyoruz. Tabandan üst ölçeklere doğru yayılıyor ki bunun tasarım ortamı açısından sağlıklı bir ilerleme olduğunu düşünüyorum.

Yaptığımız iş, gözlemin yanı sıra deneyimi de beraberinde getiriyor. Yalnızca gözleyerek edinemeyeceğiniz bilgileri deneyimleyerek biriktiriyoruz. Benimle beraber üreten ustanın ne yaşadığını bileyim ki ona göre tasarımı, süreci yönlendirebileyim, bu da ancak malzemeye temas ederek oluyor. Bunun için de en çok harcadığımız şey, zaman. Kapitalist dünyada da bize en az tanınan şey de bu aslında; gerekli zamandan mahrum projeler üretmeye zorlanıyoruz. Çevredeki, kentteki ölçek de bu nedenle kaçıyor çoğu zaman. Bizim süreçlerimiz de ölçeğe oranla daha uzun vakit alıyor ve bireysel özverilerimizle ilerletiyoruz.

Ezgi Tezcan: Malzemeye temas ederek onu işlemek keyifli bir iş. Peki malzeme döngüsünü nasıl kurguluyorsunuz? Kullandığınız alternatif malzemeler var mı? İçine yerleştiğiniz alanla, malzemeler nasıl ilişki kuruyor?

Bihter Çelik: Öncelikle teorik bilginin yanında atölyeden, bire bir uygulayanından işi öğrenme mantığı hepimizde var. Sürekli teyit mekanizmalarını işletebildiğimiz, adımları teker teker test edebildiğimiz bir yöntemimiz var. Bu da bize güven veriyor, beş yılda ortalamanın üzerinde ürün çıkardık ortaya. Kimi malzemeler sürekli bilgi dağarcığımızda duruyor ve sürekli elimizin altındalar, onlarla sıklıkla çalışırken buluyoruz kendimizi. Çalıştığımız ölçekte o anki talebin doğru karşılığı ahşapsa ya da birçok kez kullandığımız için bazen sıkılmamamıza rağmen yük paletleriyse, o malzemeyi kenara bırakıp başka arayışlara yönelmiyoruz. Yeni denemeleri daha küçük ölçekte ve geçici tasarımlarda deneyimliyoruz, bu sayede malzemenin performansını çok daha net biçimde değerlendirebiliyoruz. Geçtiğimiz hafta Onaranlar Kulübü ile sokaktaki kırık parçaları 3D baskı ile doldurmaya yönelik bir denememiz oldu örneğin.

Süreç içinde ürünlere dair farklı yeniden kullanım döngüleri de bulduğumuzu düşünüyorum. Ticari bir firmaya yaptığımız bir işin, depolanabilmesi ve ikinci kez kullanılabilmesi için yazdığımız reçeteler ile o malzemelerin ömrünü uzattığımızı biliyoruz. Ürünün bileşenleri gün için ekonomik gözükmese dahi kullanım sayısını arttırabilmemiz ile cevabımızın ekonomi ve ekolojik değerini arttırmış oluyoruz.

Mutlu Güngör: Ben, eğer kendimizi mimar olarak tanıtmak istiyorsak, bir projenin en küçük detaylarına dek tasarıma yetkin ve müdahil olmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu da her şeyden önce malzemeyi deneyimlemekten geçiyor. Bizim denediğimiz her malzeme, strüktür, boya bilgimize bilgi katıyor. Bu tip deneyimler ve birikimlerden yoksun olan bilgi yelpazesi de her geçen gün daralıyor. En güzel örneği, lisans eğitimi: Kimse kabul etmese de birinci sınıfta edindiğiniz bakış açısını yüzde doksan beşimiz mezun olurken kaybetmiş oluyoruz. Biz, atölyesinde malzemeleri denerken o deneyimin kattığı bakış açısıyla yeni şeyler deniyoruz, çözüm üretiyoruz. Bu açıdan üzerine koyarak ilerlediğimiz; yeniden kullanım senaryolarını, malzeme döngülerini buna göre hazırladığımız bir pratiğimiz var diyebilirim.

Bu Ayın Bülteninden

b14f6b82dce5210422670c1863cbefdf (1)
Referans

Esnek Dönüşüm

Kurtul Erkmen, Kalebodur’un ahşap görünümlü ve dokulu seramik ürünlerini kullandıkları proje olan Haliç Üniversitesi Kampüsü’nü anlatıyor.

İncele Angle Right
a3d04168ba7d51f5a025a031896d72fb
Söyleşi

Yerelliğe Tutunan Tasarım

“Biz mimarlığımızdan vazgeçmiyoruz ama nerede olduğumuzu da unutmuyoruz.” Nevzat Sayın Mimarlar Konuşuyor’da Celal Abdi Güzer, Emre Senan, Han Tümertekin, Nevzat Sayın ve Şevki Pekin Dikili’de Yahşibey Tasarım Vakfı’nın atölyesi bağlamında yerellik konusunu tartışıyorlar.

İncele Angle Right
9633fc3db2592a8f8ea67be27e6c588a
Proje

Eğitim Limanı

CF Møller tarafından tasarlanan Kopenhag Uluslararası Okulu’nun yeni binası, dönüşmekte olan endüstriyel liman bölgesi, Nordhavn’da konumlanıyor. Toplam 25.000 m² alana yayılan okul, 1.200 öğrenciye ve 280 çalışana hizmet veriyor ve Kopenhag’daki en büyük okul unvanının da sahibi.

İncele Angle Right
9c4bd449d4e825851b8f431c905840fe
Haber

Sevdiğiniz Kale’yi Tasarlayın!

Kale Grubu’nun öncü markası Kalebodur, güçlü ve kimlik sahibi bir tasarım dili oluşturmak üzere Birsel+Seck Design Studio kurucu ortağı Ayşe Birsel ile “Sevdiğiniz Kale’yi Tasarlayın” projesini hayata geçirdi.

İncele Angle Right