EAA-Emre Arolat Architects tarafından, sürdürülebilir bir mimari anlayışla tasarlanan Kağıthane Ofis Park'ın zemin kaplamalarında Kalebodur’un yeşil etiketli ürünü Kalesinterflex tercih edildi. 1x3 m’lik ebatları ve 3 mm’lik kalınlığı ile Kalesinterflex, mimari projelere özgürlük veren bir ürün olma özelliği taşıyor.
Proje hakkında Emre Arolat’ın kaleme aldığı yazı:
Son dönemde İstanbul’un en kesif ticaret omurgasına dönüşen Büyükdere Caddesi üzerinde, Levent-Maslak hattında inşa edilmiş olan Tekfen Tower, grubun son dönemde yaptığı yatırımlar içinde en görünür olanlarından. Gerek mimari temsiliyet biçimi, gerekse içinde öngörülen ve yaşanmakta olan hayat bakımından, yüzyıl sonunun jenerik ofis yapıları içinde tipik bir örnek. Teknolojik presizyon açısından benzerlerine oranla hayli yetkin özellikler içeren bu yapının, kendi kendisine yeten teknik ve işlevsel donanımının onu çevresinden tamamen bağımsızlaştırdığı söylenebilir. Öte yandan bu hatta son on yılda inşa edilen tüm yapıların benzer motivasyonlarla tasarlandığını savlamak hiç de yanlış olmayacaktır. Her biri kendi içine kapalı adalar olarak ortaya çıkan bu yapıların oluşturduğu dizi ve aralarında kalan tanımsız boşlukların oluşturduğu ortamın, bölgede kentsel bağlamda derin bir yoksunluk ürettiği kolaylıkla iddia edilebilir.
Büyükdere Caddesi boyunca varlığını sürdüren ticari aks, Maslak bölgesinden hemen sonra kuzey yönündeki ormanla birlikte sönümleniyor. Doğusunda kalan Boğaziçi, çokluklukla bir konut bölgesi olarak yapılaşma kapasitesini büyük ölçüde doldurmuş durumda. Yakın gelecekte bu alanda köklü bir dönüşüm beklenmemeli. Batısı ise henüz aynı ölçüde gelişimini tamamlamış değil. Söz konusu omurganın her yeni gün taze ticaret bölgeleri ihtiyacı üreten iştahının, XX. yüzyılın son çeyreğine kadar Osmanlı Modernizmi’nin en önemli endüstri merkeziyken sonrasında hızla dönüşen Kağıthane vadisini bakir bir alan olarak cazip kıldığı aşikar. Önümüzdeki on yılın bu anlamdaki en önemli dönüşüm potansiyellerinin kendisini yaklaşık beş kilometre uzunluğundaki bu vadi çevresinde ortaya koyması kaçınılmaz görünüyor. Özellikle Haliç kıyısında son dönemde yapılan yatırımlar, bu savın geçerliliğini güçlendiriyor. Kağıthane Ofis Park, bölgedeki ışığın yansımalarını hayli erken farkeden Tekfen Grubu’nun bir yatırımı. Tekfen Tower yapısının da yatırımcısı olarak, bu grubun bu bölgede yeni bir ofis yapısı talep ediyor olması hayli ilginç. Öte yandan son dönemde aynı bölgede gündeme gelen birçok proje, bu grubun yatırımın verimliliği hakkındaki öngörülerinde pek de yalnız olmadığını net bir biçimde ortaya koyuyor.
Kağıthane’deki değişimin tek yönlü olmayacağı kesin. Bununla birlikte, geçmişteki benzer örnekler göz önüne alındığında, dönüşümün en önemli enstrümanı olan fiziksel çevrenin bugünkü varoluş biçimi ile içerdiği sorunların çözümü adına gündeme gelecek olan hamlelerin kimi toplumsal sorunları beraberinde getireceğini tahmin etmek güç değil. Bu öngörünün, bağlamsal verileri önceleme alışkanlığında olan bir tasarımcı mimar karşısında bir tür yük olarak belirmesi kaçınılmaz. Öte yandan bölgedeki mevcut yapısal ve sosyolojik örüntüler, dönüşüm potansiyellerinin tetiklediği hevesler ve gösteri toplumunun ve bir önceki yatırımında Tekfen Tower gibi bir yapıyı üretmiş olan bir grubun beklentileri, birbiri içine geçmiş gerçeklikler halinde bu yükü daha da ağırlaştıran unsurlar. Her projede farklı şekilde devreye giren bu tür yüklerin oluşturduğu gerilimin, Ofis Park Projesi’nin tasarımında en önemli ölçüt olarak belirdiği kolaylıkla söylenebilir.
Tasarımın ilk aşamasında, arazi ve yakın çevresi hayli ayrıntılı bir biçimde incelendi. Bölgedeki farklı sosyolojik ve fiziksel katmanlar olabildiğince ayrıştırıldı. Mülkiyet, dönüşüm modelleri, rehabilitasyon yöntemleri gibi geleceğe yönelik projeksiyonlar yapılarak mevcut örüntünün güncel varoluş biçimi sorgulandı. Üretilen hayli kapsamlı ve ayrıntılı dijital modeller, farklı ölçeklerdeki algı deneyimleri ve topoğrafik etkiler üzerine düşünmeyi kolaylaştırdı.
Projenin en kritik kararlarından birisi olarak, bildik ofis yapılarının bütüncül yönelimlerinin aksine, referansını yakın çevrenin yapısal örüntüsünden türeten parçalanmanın ürettiği farklı olasılıklar üzerinde duruldu. Bir tür fragmanlaşmanın, yeteri kadar cazip olduğu, dahası gerek işletme gerek pazarlama süreçlerinde hayli esnek kullanım olanakları sağlayacağı öngörüldü. Paralel olarak devreye sokulan bir tür soyutlama ameliyesinden, özellikle yüzeylere yönelik kararların inceltilmesi yönünde yararlanıldı. Doluluk ve boşluk oranları, renk ve tekstür etkileri, iç ve dış algılar, aydınlık seviyeleri, doğal havalandırma gibi parametreler, yüzey ve malzeme kararlarında etkili ölçütler oldu.
Son dönemin jenerik ofis yapılarındakiler ile neredeyse hiçbir akrabalık oluşturmayan bu yönelimlerle, konvansiyonel yatırımcı beklentilerinin tam da cepheden yüzleştirilmesi ve bu anlamda ortak algı ve beğeni platformlarının türetilmesi bu aşamada üstesinden gelinmesi gereken önemli bir sorunsal olarak değerlendirildi. Yatırımcı grubun temsilcilerinin bu anlamda ortaya koymuş olduğu idrak ve sonrasında paylaşılan olumlu inisiyatif, bu anlamda hayli kolaylaştırıcı ve açıcı oldu. Bu projenin bölgenin kaçınılmaz olarak yaşayacağı dönüşüm adına kayda değer bir örnek, hatta bir tür ilham kaynağı oluşturması yönünde küçücük bir umut besliyoruz.