Kalebodur Mimarlara Bülten'de bu ay FREA (Fresh Expressions for Architecture) kurucuları Fatih Yavuz ve Emre Şavural ile mimari üretim biçimleri hakkında konuştuk.
Güzin Öztok: Ofis yapılanmanız ve çalışma sisteminizden bahseder misiniz?
Fatih Yavuz: FREA (Fresh Expressions for Architecture) küçük ama gerektiğinde büyüme refleksine de sahip bir tasarım ofisi. Özel bir üretim sistemimiz olduğunu söyleyemem ama tasarım yeterli olgunluğa ulaşmadığında ya da bizleri tatmin etmediğinde problemi tekrar tekrar sorgulayarak gerektiğinde de sil baştan başladığımız bir takıntımız var.
Emre Şavural: Tasarım süreçleri için özelleşmiş bir yöntemimiz yok açıkçası. Bağlamına, ölçeğine, takvimine, programına göre her iş özelinde baştan kurgulamaya çalışıyoruz. İşbirlikçi çalışmalar da başka bir girdi bu süreçlerin organizasyonunda. Ofis bünyesinde kalabalık bir ekip oluşturmak yerine, sabit bir çekirdek kadro ve işe bağlı olarak da bir anda çoğalıp bir anda azalan bir sistemimiz var. Yaklaşık iki yıldır bu yöntem ile çalışıyoruz. Ofis içi bilgi yönetimini de bu çeşitliliği kaldırabilecek esneklikte, “mobilite” üst başlığına sadık kalarak kurmaya çalışıyoruz açıkçası.
Güzin Öztok: Genç mimar olarak ofis yürütmenin zorlukları neler? Bu zorluklara karşı geliştirdiğiniz yöntemler nedir? Görece daha büyük veya kurumsallaşmış ofislere göre potansiyelleriniz nedir?
Fatih Yavuz: Esasında çok büyük zorlukları olduğunu düşünmüyorum ama göz ardı da edilemez bir durum bu. Aksine bu durumun gerçek anlamda bir avantaj olduğuna inanıyorum.
Esasında sürdürülebilirlik her ofis için en önemli konu bence. Finansal olarak bir ofisin sürdürülebilir olması kadar tasarım niteliğinin de yükselme trendinde olması gerektiğine inanıyorum. Son derece nitelikli ürünler ortaya koyan bir ofisin finansal olarak kötü durumda olmasını da finansal önceliklerden dolayı niteliği geride bırakmasını da problemli görüyorum. Bu durumla yüzleşmemek için bu konular arasında bir denge kurulabilmesi adına sürekli kafa yoruyoruz. Finansal konuları dert etmeye başladığınızda daha cesaretsiz olabiliyorsunuz.
Emre Şavural: Bence asıl zorluk finansal sürdürülebilirlik. Bu da tamamen tüketim alışkanlıklarıyla alakalı bir durum. Hem bireysel hem de ofis tüketim alışkanlıkları optimize edildiği zaman nitelikli işi daha çok bekleme ve sabretme şansınız oluyor. Bu nokta bence kritik. Fatih’in bahsettiği tasarım niteliğinin sürdürülebilir olması için bu, şart gibi geliyor bana.
Fatih Yavuz: Avantajımızın enerjimiz ve farklı çalışma sistemlerine uyum sağlayabilmek olduğunu söyleyebilirim. Benzer yapıdaki başka ofisler ile proje bazlı ortak üretimler yapıyoruz. Bu durum tasarım süreçlerini dolu dolu yaşama imkanı veriyor bize. Bu sayede hem sürecin hem de sonuç ürünün kalitesini yukarılara çekmek istiyoruz. Örneğin SCRA ile son iki senedir ortak projeler üretiyor, yarışmalarda güçlerimizi birleştiriyoruz. Kazandığımız yarışmaların uygulama projelerini de benzer sistemle götürüyoruz.
Kısaca tasarımı sadece bir problem çözümü olarak görmek yerine aynı zamanda başka şeyleri de dert etmek istiyoruz. Aynı zamanda bu birliktelikler yeni şeyleri denemek için motive edici oluyor. Kendimizi daha güçlü hissediyoruz.
Güzin Öztok: Yarışma deneyimlerinizin olduğunu görüyorum. Yarışmalar bir yandan olumlu ve demokratik bir üretim yöntemi olarak görülürken bir yandan da enerji ve fikir kaybına neden olduğu da söyleniyor. Sizin yaklaşımınız bu konuya nasıl, genç bir ofis olarak mimarlık yarışmalarının yararları nedir sizin için?
Emre Şavural: Yarışmalar mesleğe başlangıç yıllarında kendinizi var edebileceğiniz en demokratik ortam. Nitelik ile ilgili bir iddianız var ise o yaşta kendinizi başka bir platformda kabul ettiremezsiniz.
Kazanan projeler dışındakilerin emek kaybı olarak görülmesi işin doğası, her yarışta kazanan kaybeden oluyor. Bir yarışmada ödül almamış bir işe kayıp gözüyle de bakmamak gerekiyor. Samimiyet ile söylüyorum, çoğu yarışmada ödül grubundaki işlerden daha kıymetli bulduğum ödül almamış işler oluyor.
Yarışmaların yararı nitelikli yapı stoğu elde etmek için bence tartışmasız tek yöntem olması. Ama asıl mesele nitelikli kentsel alanlar. Yapı ölçeğinde kentsel anlamda etki edebildiğiniz alan sınırlı oluyor ne yazık ki.
Fatih Yavuz: Yarışma süreçlerini çok önemsiyorum ve ürünlerinin mimarlık ortamı için çok önemli olduğunu düşünüyorum. Cesaretli fikirlerin daha kolay yaşama şansı bulması çok önemli ya da öyle olmasını diliyorum. Mesleğe başlamanın güzel yollarından bir tanesi, ayrıca yolunuzu daha kararlı çizmenize yardımcı, çok önemli fırsatlar yarışmalar. İlk ödül kazandığımızda “Sanırım yanlış şeyler düşünmüyoruz.” demiştim. Söylediklerimize ve düşüncelerimize daha çok inanmaya başladık ve kazandığımız ödülle de ofisin temellerini attık.
Enerji kaybına neden olduğunun düşünülmesi çok doğal fakat hepimiz isteyerek içinde yer alıyoruz bu sürecin. Bunun yanında teslim edilmesi istenen çizim ve döküman sayılarının bazı yarışmalarda gerçekten abartıldığını düşünüyorum. Bu durum özellikle yeni mezun meslektaşlarımız için ciddi bir maliyet demek oluyor. Jürilerin bu konuda biraz daha hassas ve öngörülü davranması gerekiyor. Başka yarışma modelleri de tercih edilebilir. Örneğin iki aşamalı yarışmaların ya da ön seçimli yarışmaların bu problemleri çözdüğüne inanıyorum.
Güzin Öztok: Üretimleriniz için beslenip ilham aldığınız kaynaklar nedir?
Fatih Yavuz: Kendi adıma çevremde beslendiğimi düşündüğüm ve kolay ulaşabildiğim kaynaklar var. Tasarım stüdyolarındaki proje kritikleri, jüriler ve bolca mimarlık konuşulan ortamlar ilk aklıma gelenler.
Uluslararası yarışma sonuçlarını takip etmeye çalışıyorum kendi adıma. Bir araya geldiğimiz arkadaşlarla da ürünleri tartışmaya çalışıyoruz. Ama şahsen en keyif aldığım şey mimarlık ürünlerini yerinde görmek ve deneyimlemek.
Emre Şavural: Basılı veya dijital medya ister istemez elimizin altında her daim. Ama bana geri dönüşü en iyi gelen herhalde kesinlikle gezmek, yerinde görmek. Hatta şöyle bir hayalim var: Her yılın bir ayını her seferinde farklı bir dünya şehrinde geçirmek; orada ailecek bir ev kiralayıp parkına gitmek, arkadaş-komşu edinmek, marketine gitmek, kafesinde oturmak; turist gibi değil de oralıymış gibi yavaş yavaş o şehri deneyimlemek. Zaman-para organizasyonunu oturtabilirsek ilk yapacağım iş.
Fatih Yavuz: Motivasyonumuzu yükselten durumların ilhamdan daha önemli olduğunu düşünüyorum.
Güzin Öztok: FREA isminiz bağlamında mimarlıkta "tazelik" öğesini nasıl tanımlarsınız?
Fatih Yavuz: Taze kalmak bizim için çok önemli. Her yeni duruma göre yepyeni çözümler üretebilmek denebilir. Bir önce yaptığımızdan farklı şeyler denemek istiyoruz.
Emre Şavural: Çok tartıştık aslında bu isim sürecinde. Akıl aldığımız çoğu arkadaşımız isim soyisim kombinasyonu önerdi ama isimlerimizin tamamı veya kısaltması bir araya geldiğinde, sesinin kulağa pek hoş gelmediğini fark ettik. Fatih ne yapmak istiyorsak ondan birşey yakalamak konusunda ısrarcı oldu; innovative, fresh, idea, expression hep etrafında dolandığımız anahtar kelimelerdi açıkçası. Benim de Fatih’e dile getirdiğim kaygı “Bak bunun 60 yaşı da var. Sonra çelişmeyelim kendimizle” idi. Neyse, sonuçta ikna oldum.
Fatih Yavuz: Ayrıca sadece ortaya koyduğunuz ürünler değil savunduğunuz değerler açısından da tazelik çok önemli. İş yapma yöntemleri ve araçlarınızın, duyarlılıklarınızın, kırmızı çizgilerinizin ve benzeri şeylerin de zamanın gerisinde kalmaması gerekiyor. Sürekli güncellenmek demek bu, farkında olarak ya da olmayarak.
Emre Şavural: Sürekli kendi içimizde tekrar etmeyen birşeyler üretmeye çabalama durumu belki zorlu ama hedeflediğimiz nitelik seviyesi için ismimizdeki “fresh” önemli bir motivasyon kaynağı oluyor bizim için.
Güzin Öztok: Evinizi hangi mimarın tasarlamasını isterdiniz?
Fatih Yavuz: Zor soru! Bir kere kesinlikle kendim tasarlamak istemezdim. Ayrıca bu sorunun “En beğendiğiniz mimar kimdir?” sorusundan farklı bir çağrışımı var benim için. Eğer mümkün olsaydı Peter Zumthor, yaşasaydı eğer Louis Kahn olsun isterdim. Arazi belli olmuş olsa belki daha spesifik isimler de gelirdi aklıma.
Emre Şavural: Ev işi cidden sıkıntılı iş. Cevabım biraz garip olacak ama kahrımı çekecek biri olsun, Fatih tasarlasın isterdim.
Fatih Yavuz: Şimdi sen öyle söyleyince garip hissettim kendimi ama tanıdığa iş yapmak zor, o yüzden seni söylemedim.
Güzin Öztok: Okuduğunuz bir kitaptaki sizi etkileyen bir mekan nasıldı?
Emre Şavural: Uzun zamandır roman okumadım. Eskilerden de zihnimde canlanan olmadı açıkçası. Yalnız “Black Mirror” isimli az bölümlü bir dizi vardı. Onun bir bölümü, kondisyon bisikletlerinde pedal çevirip puan kazanan insanların hikayesiydi. Orada ana karakterin yatak odası hala zihnimde. Tüm mekanlar kapalı kutu, dış ortam ile bağlantı yok, tüm yüzeyler dijital ekran. İleride yaşanılacak mekanlara yönelik gerçekçi bir bakış açısı gibi gelmişti bana.
Fatih Yavuz: Emre bir filmden referans verince Inception aklıma geldi hemen ama George Orwell’in “1984” romanında Winston Smith karakterinin çalıştığı Doğruluk Bakanlığı binası, beni çok etkilemişti. Mekandan çok bir makine tarifi gibiydi ve buz gibi, karanlık bir mekan olarak hayal ettim hep orayı.