Plug Ofis'in kurucusu Buşra Al ile son dönem üretimleri, Gaziemir Aktepe ve Emrez Mahalleleri Kentsel Dönüşüm Yarışması süreci ve “genç mimar olma” hali üzerine konuştuk.
Güzin Öztok: Gaziemir Aktepe ve Emrez Mahalleleri Kentsel Dönüşüm Alanı Kentsel Tasarım ve Mimari Fikir Projesi Yarışması’nda eşdeğer birincilik ödülünü kazandınız. Kolokyumu da yeni yapıldı, nasıl geçti?
Buşra Al: Kolokyum eğer İstanbul’da ya da yakın bir yerde değilse katılım çoğunlukla ödül alanlar ile sınırlı kalıyor, bu durum tartışmaların verimliliğine de yansıyor diyebilirim. Ödül alanlar da zaten kazananlar arasında olduğu için tartışmaya yeni bir boyut kazandıramayabiliyorlar. Bu yarışmada ucu açık kalan önemli noktalar var. Yarışma sonrası süreç için, yetkinin büyük kısmı idareye bırakılmış durumda. Bazı yarışmalarda sonuçlar sonrası süreçte jüri danışmanlığa devam edebiliyor. Bu yarışmada jüri sonraki sürecin tamamında idarenin rol alacağını belirtti.
Güzin Öztok: Eşdeğer ödül aldınız, bu durumda nasıl ilerleyecek süreç?
Buşra Al: 1.200.000 metrekarelik bir master plan yarışması olduğu için bu yarışmada birinci olup o işi devam ettirmenin neredeyse imkanı yok. O anlamda eşdeğer ödüle gidilmiş olması mantıklı. Bir şekilde katılımcıların problemi birlikte çözmesi bekleniyor. Bu arada yarışmaya gelen işler çok çeşitliydi, bu açıdan projelerin birbiriyle kıyaslanması nerdeyse imkansızdı. Biz master plan ağırlıklı çalışıp bir doku önermek istedik. Diğer projelerde toplu konut projesi önerileri geliştirenler, sadece konut tipolojoleri üzerinden öneri sunanlar ya da bir dokunun tekrarlanmasıyla elde edilen yerleşim denemeleri bulunuyordu. Tek bir önerinin bütün bir alan için en doğru ve yeterli çözümü sunması bu ölçekte imkansız bir durum. Mesela sadece konut tipolojisi ve bu tipolojinin tekraralanmasıyla oluşturulmuş önerilerin kentsel olarak eksikler içerdiğini söylemek yanlış olmaz. Bu ölçekteki bir alana yaklaşımda, konut tipolojilerinin çözülmesinden önce daha üst bir söylem oluşturulması gerektiğine inanıyorum. Kent, sosyal donatı alanlarıyla tipolojik ve morfolojik çeşitlilik içinde olan, çeperlerinde davranışlarının farklı olduğu, her değdiği yere göre tavrını değiştirmesi gereken bir örgütlenmedir. Jenerik gayrimenkul projelerindeki gibi birkaç bina tipinin bir araya gelme olasılığının nasıl çözüleceği sorusuna verilen cevap bu alanda yeterli olmayacaktır.1.200.000 metrekarenin içinde farklı kotlar, zemin ilişkileri, dere yönetimi, farklı kesitler vb. konular var. Hepsine aynı bina tipiyle çözüm sunmanın imkanı yok. Jüri raporunda bizim proje için eklektik bulduk demişler. Biz nasıl bir bina olacağına dair kesin bir şey dememiştik; çünkü o, çok sonra yapılacak bir işti. Her alanın kendi iç dinamiğini ve kurgusunu kurarak alt merkez ve yerleşmeler olacak şekilde çeşitliliğinin sağlanması gerekiyordu. Bundan sonraki süreçte ne olacak bilinmiyor. Belki birkaç ekibin bir arada çalışması olabilir dediler ama henüz net bir karar verilmiş değil.
Güzin Öztok: Mimarlıktan sıkıldı mı herkes de bunlar konuşulmuyor?
Buşra Al: Her yarışma ya da bir araya gelme deneyimine göre farklılaşan bir konu bu bence. Bazı jüriler yarışma ve sonrası süreçte de bu işin içerisinde oluyor. Belediye ile danışmanlık hizmetleri gibi konularda birlikteliklerini sürdürüyorlar. Bu tip jürilerin yarışma ve akıbetiyle ilgili daha kavrayıcı ve içsel bir ilişki kurduğunu görüyoruz. Bu jüride de etraflıca tartışılmış konular olduğunu hissediyorız. Fakat kolokyum esnasında ve sonrasında diyaloğa dökülemediğini söylemek lazım. Sonrasında gerçekleşecek süreçle ilgili de henüz bir devam kararı alınmadığını anlıyoruz konuşmalardan. Bu da görevlerinin ödül grubu seçiminden sonra sonlanmış olduğu düşüncesini getiriyor.
Güzin Öztok: Belki ortak bir söylem oluşturma zorluğu nedeniyle böyle oluyordur.
Buşra Al: Bu yarışmanın o kadar basit ve içeriksiz olduğunu düşünmüyorum, bütün ekiplerin içinde farklı düşünceler vardı ve farklı yaklaşımlar ödül aldı. Ortak söylem oluşturma çabası bu tip bir çeşitliliği besleyemeyebilirdi. Dolayısıyla jüri de ortak bir söylem peşinden gitmedi; çünkü onu kurduğu anda aslında birinci, ikinci, üçüncü seçmesi gerektiğine dair bir yola girmiş oluyor. O doğruları en çok sağlayanın seçilmiş olması lazım. Bu da bu ölçekteki bir üretimin bir grubun tekelinde yapılması anlamına geliyor. Bu da pek sağlıklı değil. Bu yarışma sürecinde kentsel tasarımın kısım kısım farklı ekiplerce tamamlanması gibi bir durum söz konusu olabilir. Bu noktada Ayhan Usta ikinci aşamaya geçen projelerin mansiyon ve ödül grubu olarak ayrılmadan, ilk aşama sonrasında çeşitli niteliklere göre birleştirilip ikinci aşamaya o şekilde devam etmesi önerisini ortaya attı. Yani ikinci aşamaya kalan ekipler birlikte iş üretirse nasıl olurdu sorusunu sordu. Tabi bu insanların nasıl bir araya geleceği konusu çok muamma.
Güzin Öztok: Farklı bir üretim modeli olmakla birlikte kötü bir fikir değilmiş.
Buşra Al: Evet niyet iyi ama sistem hemen çökebilir iyi düşünülmezse. Özellikle çevresiyle birlikte tasarlanan yapılar için bir master plan ekibinin olması lazım. Bütün işlerin tabi çok açığı var, o açıklara rağmen kazanılıyor. Bu noktada yarışmalar çok spekülatif bir noktaya evriliyor. Onun için iki aşamalı yarışmalar üretim kalitesinin artması açısından çok iyi bir yöntem. Seçildikten sonra verilen sürede hem çok iyi bir ekip topluyorsun hem de motivasyonun artıyor.
Güzin Öztok: Genç mimar olmak nasıl hissettiriyor mimari üretim açısından?
Buşra Al: Bence coğrafyayla alakası olmaksızın zor bir durum. Mimari iş, görüntü olarak yaşlı ve tecrübeli gözükmeyi gerektiriyor. Çizilen şeyin üretildiği andaki karşılığı, örneğin bir sanat işinin geçiciliği gibi değil. Mimari işin üretimi olduğu anda karşında kocaman beliren bir inşai nesneden, ciddi sonuçları olan bir var oluştan söz ediyoruz. Genç mimar olarak bunun çok iyi farkındayız ama müşterinin “genç” olma durumuna sürekli tedirginlikle yaklaşması söz konusu. Zaten büyük işler uzun bir süre genç mimarlar ile üretilmiyor ve onlar da kendine yarışmalar gibi başka mecralar yaratıyor. Türkiye piyasası da malesef çoğunlukla nitelikli mimari hizmeti talep eden bir kitleye sahip değil. Bu nedenle gençler yoğun olarak iç mimarlık işlerine yöneliyor. İç mekan işlerini biraz subjektif buluyorum. Ben mimarlığın daha analitik olarak ele alındığı halini seviyorum. Bir şeyin iyi ya da kötü olduğunun ortak bir düzlemde tartışılabildiği bir netlik daha rahat bir üretim sağlıyor. Bu sayede genç ya da yaşlı ayrımı olmaksızın o analitik ve matematiksel olana hakimiyetinle değerlendirildiğin yeni bir boyut yakalanabiliyor.
Güzin Öztok: Neler okuyorsun?
Buşra Al: Okuma olarak sadece mimari ve kent yazıları ile beslenilemeyeceğini düşünüyorum. Bir konuyla ilgili özellikle bir derdim var ise o konuya ait yazarları okuyorum. Kent ile ilgili David Harvey, dil ile ilgili Saussure okumak gibi. Bunların dışında gündelik olarak, Ot, Kafa gibi dergileri okuyorum. Politika ve içinde bulunduğumuz durum ile ilgili güncel yazıların da birikimlerinize ve üretimlerinize büyük katkısı olduğunu düşünüyorum. Libido gibi bireysel insiyatiflerle yayınlanan psikanaliz ve felsefe yayınlarına göz atıyorum. Meslekten tamamen bağımsız, kişisel olarak da Murat Menteş gibi kelime oyunlarıyla arası iyi olan absürd romanları tüketiyorum.