Kalebodur’la Mimarlar Konuşuyor programında Celal Abdi Güzer’in konuğu olan Ali Cengizkan mimarlık eğitimini değerlendiriyor ve Ankara üzerinden planlama ilkelerini göz ardı eden kent politikalarını eleştiriyor.
Söyleşinin tamamını buradan izleyebilirsiniz.
Celal Abdi Güzer: Söyleşilerde mimarlığı konuşurken ister istemez mimarlık eğitimini ve devlet üniversiteleri ile vakıf üniversiteleri arasındaki süreklilikler ile farklılıklar gibi konuları da tartışıyoruz. Her iki kurumda -ODTÜ ve TED Üniversitesi- yöneticilik yapmış biri olarak gözlemlerin neler?
Ali Cengizkan: Belki anımsarsın, 1994-1998 yılları arasında el birliğiyle, senin de katkılarınla, ODTÜ’de Mimarlık Bölümü Başkanlığı’nı yürütmüştük. O zaman tam bu sorunun arka alanına ilişkin birtakım ayrıntılar düştü önüme. Örneğin, herhangi bir eğitim kurumunda yöneticilik yapmak insanı eğitim alanından koparan bir şey, onu o zaman fark etmiştim. En fazla hayıflandığım konu, stüdyoya yeterince zaman ayıramamak idi. Ama ilerleyen yıllarda, Türk eğitim sistemi içinde ya da değil, yeni bir eğitim kurumunu -bir mimarlık okulunu- sıfırdan kurmanın tahrik edici cazibesi aklıma düştü. Belki o zamanlarda da konuşmuşuzdur. Var olan kurumların baskıcı, organize edici ama aslında yoksullaştırıcı kuralları olmasa bir mimarlık okulu nasıl olur? Galiba, TED Üniversitesi Mimarlık Fakültesi yürütücülüğü 30 yıllık geçmişi olan bu tür bir tartışma alanıma denk düştü.
Tabi, ODTÜ hepimizin ait olduğu, bize kimliğimizi kazandıran kurum ama belli bir süre içinde yaşlandı. Altmışıncı yılını kutladı, kuşkusuz bu uzun sürenin her anlamda, hele hele Türkiye koşullarında, ağırlaşmaya yol açan birtakım sonuçları var. Bürokrasisi yenileştirilmek isteniyor ki yenileştiriliyor da içeriden. O türden çabalara da çok tanık oldum doğrusu üç yıllık dekanlık süresince: Mimarlık alanında inovasyona dayalı alanlar ne olabilir diye düşünülüyor örneğin, ama o hız yine de yetmiyor.
Celal Abdi Güzer: Bir de, üniversite genel yapı ve sistemden bağımsız da davranamıyor. Çünkü Yüksek Öğretim Kurumu’nun belirleyici sınırları, çerçeveleri var. Onlar pek çok şeyin önünü açabildiği gibi bazı konularda da kısıtlayıcı olabiliyor.
Ali Cengizkan: YÖK hiçbir zaman farklı üniversitelerin kendi içlerinden gelen dinamiklerin yarattığı hıza yetişen bir kurum olmadı Türkiye’de; kurulduğundan beri bu böyle. Biraz daha esnek olsa daha farklı sonuçlar elde edebiliriz belki. Dolayısıyla vakıf üniversitesinde bir devlet üniversitesinde yapılamayacak şeyleri yapabiliyorsunuz: hızlı düzenleme yapmak, hızlı bütçe ayırabilmek, hızla başka kurumsal alt bileşenleri ikna etmek gibi. ODTÜ’de bunların görece çok daha ağır ilerlediğini biliyorum. Buna karşılık vakıf üniversitesinde eğitim ücretli. Gelen öğrenci profilini, bir devlet üniversitesi ile karşılaştırıldığında o düzeye çekmek için çaba göstermek zorundasınız. Ama bu dengeler içinde her iki kurumsallaşmanın kendi içinde çok verimli, çok yararlı olduğunu düşünüyorum.