Mevcut kent yerleşimi, son birkaç on yılda şekillenerek doğal dokuyu hızla tahrip etmiş, doğanın yüzyıllar içinde oluşturduğu izleri istinat duvarlarıyla keskin bir biçimde yok etmiş. Yarışmayla elde edilen bu proje için Selgascano ekibinin tasarım önerisi de yerleşime ait bir yapı yerine, doğaya uyumlu, durgunluğu ön plana çıkaran bir yaklaşımla şekillenmiş.
Bu yaklaşım, yapının ana yol aksından daha alt bir kota yerleştirilmesiyle sonuçlanmış. Yerleşim kararları ve kayaya benzer formu sayesinde yapı, bulunduğu araziye saygılı bir duruş göstermiş, doğayı korumak adına yerle de mümkün olduğunca az temas ettirilmiş. Öte yandan gelecek dönemde ihtiyaç duyulabilecek ek yapılar için de bir genişleme alanı bırakılmış.
Yapının batı cephesinin kuzeyden güneye tümüyle algılanması istenmiş. Bunun için de yapının bir işaret öğesi gibi işlemesi, yarı saydam cephesiyle gece ve gündüz farklı bir duruş sergilemesi üzerinde durulmuş.
Yapının girişi ana yol aksından, yapının karaya temas ettiği yerden 17 metre yükseklikte turuncu bir köprü aracılığıyla sağlanıyor. Bu köprünün sonunda aynı renklerle tanımlanmış 12 metre tavan yüksekliğine sahip bir “kanyon”a ulaşılıyor. Burada, merkezi beton kabuğun etrafında hareket edebilmek, iç ve dış mekanları birbirine bağlayan bir dizi rampaya ve spiral merdivenle farklı kotlara erişmek mümkün. Yapının ana bölümlerini ise bu giriş lobisine ek olarak gerektiğinde 100 seyircilik daha küçük eş alanlar elde edilebilecek 300 kişilik oditoryum, sergi alanları ve restoran oluşturuyor.
Fotoğraflar: Iwan Baan