Cihan Sevindik, Doğan Türkkan ve Zeynep Canan Aksu ortaklığında çalışmalarını sürdüren Office Pan ile ofisin üretim süreçlerini ve yoğun bir şekilde takip edip katıldıkları mimari yarışmaları konuştuk.
Güzin Öztok: Öncelikle ofis düzeninizi ve nasıl bir yapılanmanız olduğunu anlatır mısınız?
Cihan Sevindik: Ben Dokuz Eylül Üniversitesi’nden 2010’da mezun oldum. Kurucu ortağım Doğan, 2008 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi inşaat bölümünden mezun oldu ardından 2009 yılında mimarlık bölümünden mezun oldu. Zeynep'se Dokuz Eylül’den 2010’da mezun olup 2012’de İTÜ’de yüksek lisansını tamamladı. 2012’den beri yarışma odaklı mimarlık yapıyoruz. Yarışmalar genç mimarların kendini tanıtma, sistemde var olma çabasını gösterdiği alanlar. Kazandığımız yarışmaları uygulamaya doğru dönüştürmeye başladık. Çekirdek bir kadroyuz. Stajyerlerimiz de dahil olmak üzere herkesin söz sahibi olduğu bir ortam oluşturuyoruz. Yarışmaya girmeye karar verdikten sonra görevlendirme yaparken her yarışmadan bir kişi sorumlu oluyor ve yarışma öncesindeki çalışmaları yürütüyor. Sonrasında bize bir sunum hazırlıyor. Ardından herkes ilgili çalışmalara başlıyor. Eskiz aşamasında fikirler gelişiyor. Sonrasında herkesin birbirini ikna etme aşaması en zor kısım. Tartışmaların olduğu aşama başlıyor. Bu aşamada birisi ikna ettikten sonra projenin sürecini ilerletiyor ve ekip içinde görev dağılımı yapıyoruz.
Güzin Öztok: Aynı anda kaç yarışmaya çalışıyorsunuz?
Cihan Sevindik: Bazen bir yarışmaya üç öneri çizdiğimiz oldu. TOKİ’nin 7 İklim 7 Bölge yarışmasında üç bölgeyi çizmiştik. Oldukça yorucu bir süreçti bizim için. İkisinde birinci olduk, birinde hiç ödül alamadık. Onda yoğun performans sergilemiştik. Mersin Ticaret Odası’nda iki öneri çizmiştik, birisi eş değer ödülü aldı. Yarışmalar biraz hızlı üretme pratiğine döndüğü için birden fazla üretiyoruz ama aslında biz de daha az üretip üzerinde daha çok düşünüp daha çok detaya indiğimiz projeler olmasını istiyoruz yarışmalarda.
Zeynep Canan Aksu: Ama yarışmalar seyrek açıldığı için o dönemde mecburen bir yarışmaya iki öneri sunmak gerekebiliyor.
Güzin Öztok: Sonuçta ofisi devam ettirmek için bu çok gerekli ama bir yandan da yarışmaların bir enerji ve fikir kaybı olduğu da söyleniyor.
Zeynep Canan Aksu: Aslında kazanılmasa da bir şekilde ofis olarak ve bireysel olarak başka bir kazanım oluyor; araştırmalarımız, çıkan ürünler, o tartışmalar sonucu bir kazanıma dönüşüyor.
Cihan Sevindik: Yarışmaların Türkiye mimarlık ortamına katkısını salt maddi gelir üzerinden düşünmek yanlış bence. Yarışmalar herkesin kendisini tartmasını sağlıyor, ayrıca bir gelenek. Mesela ben Tamer Başbuğ’un yanında öğrencilik yıllarımda çalışmıştım. O da yarışmalara katılıp sonrasında ofisi büyüten bir ekip. Biraz belki de biz duygusal bakıyoruz yarışmalara, sürekli öğrencilik yıllarından beri içinde olduğumuz için kazanamadığımız zaman maddi getirisi olmasa bile bizim için çok problem olmuyor.
Zeynep Canan Aksu: Roboski yarışması iyi bir örnek aslında. Maddi bir çıkar gözetmeksizin bir konuda bir söylem oluşturmak amacıyla girilen yarışmalar da oluyor.
Cihan Sevindik: Farklı ülkelerde yılda yüzün üzerinde yarışma açılabiliyor; o yüzden çok fazla çeşitlenme olabiliyor ama burada ortalama zaten 10-15 yarışma açılıyor. O yüzden böyle çok fazla çeşitlenme bugüne kadar olamadı.
Güzin Öztok: Bu durumda mecburiyetten katıldığınızı hissediyor musunuz? Başka bir konu beni daha çok eğlendirirdi dediğiniz oluyor mu?
Cihan Sevindik: Evet.
Zeynep Canan Aksu: Aynı dönemde farklı yarışmalar varsa seçim yapma şansımız olabiliyor.
Cihan Sevindik: Jüri ve konu belirleyici oluyor seçim konusunda. Bir de girmediğimiz zaman vicdan azabı çekiyoruz bazı yarışmalar için. Açılan yarışmaların yarısından fazlasına giriyoruz şu an için.
Güzin Öztok: Anlatım tekniğiniz için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
Cihan Sevindik: Süreli yayınlar, dergiler, kitaplar ve internet yayınlarıyla yurtdışındaki projeleri takip etmeye çalışıyoruz. Güncel kalmaya çalışıyoruz, zaten yarışmalara girmiş olmanın verdiği en büyük katkılardan birisi de güncel kalmak. Bu, sunum tekniğine de yansıyor. Avrupa’da, dünyada açılan yarışmaları takip ettiğimizde denemek istediğimiz anlatım tekniklerini keşfediyoruz. Bir de yarışmalarda hem sunum tekniği olarak hem görselleştirme olarak çok uzun süre kendinizi tekrar etmemeniz gerekiyor.
Zeynep Canan Aksu: Bir şekilde kimliğinizi oluşturmaya başlıyor çünkü anlatım tekniğiniz. O nedenle her yarışmada anlatım tekniğinizi değiştirmek hem kendinizi yenilemenizi sağlıyor hem de belli bir kalıba girmemenizi sağlıyor. Bu bakımdan zaten ister istemez her yarışmanın dediği gibi farklı örneklere bakıyoruz. Yeni anlatım teknikleri geliştirmeye çalışıyoruz.
Cihan Sevindik: Kullandığımız renklerin bile aynı olmamasına çalışıyoruz. Renderda kullanılan insan bile belli bir noktadan sonra eleştirilebiliyor. Bunları aşmak için kendimizi yenilemeye çalışıyoruz ama muhtemelen her yarışmada başaramıyoruz. Zamanımız olduğunda projenin her şeyi bitmesine rağmen son üç dört gün sunum tekniğini değiştirmeye uğraştığımız oluyor. Bazen çok hızlı yetişmemiz gerekiyor. O dönemde de önceki yarışmalarda kullandığımız çizim tekniği ve görseller üzerinden devam ediyoruz. Yarışmaları daha bina bazlı ve bir de kentsel ölçekteki tasarım yarışmaları diye sınıflandırsak biz onlar arasındaki ayrımı çok yapmadan hepsine girmeye çalışıyoruz. Bizim için farklı denemeler oluyor. Büyük kentsel tasarım yarışmalarında beraber çalıştığımız peyzaj mimarı ve plancı arkadaşlarımız var, onların desteğini alıyoruz. Disiplinlerarası çalışmanın da yarışmalarda tetikleyici unsur olduğunu düşünüyoruz. Ek olarak farklı ekiplerle de yarışma deneme süreçlerimiz oldu. Her içine girdiğimiz ekibin bize ve mimarlık pratiğimize katkısı olduğunu düşünüyoruz. Genç mimarlıktan bir sonraki adımı attıktan sonra belki yarışmalara biz de senede birkaç kere girebiliriz.
Güzin Öztok: O kırılma nasıl oluyor peki?
Cihan Sevindik: Biz o kırılmanın eşiğinde olan ekiplerden biriyiz. Kazandığımız bir yarışma var, onun uygulama süreciyle ilgileniyoruz, ofisin yoğunluğu belli bir noktadan sonra oraya kaymaya başlıyor. Anladığım kadarıyla o iş, başka işlerin kapısını açıyor ve ofis giderek yarışmalardan kopuyor, senede birkaç yarışma çizme durumuna geçiyor. Biz o kırılmayı yaşasak bile yapamayız gibi geliyor, gerekirse ekibi genişletip belli bir kısmını diğer projelere aktarıp belli bir kısmıyla da yarışmalara girmeye devam ederiz diye düşünüyorum. Ama şöyle kırılmalar da var; yarışmaları kazanıp uygulama sürecine geçtikten sonra birkaç yıl yarışmaya katılmayıp ardından 3-5 sene sonra tekrar yarışmalara dönen ekipler var. Tabi bu zor, bunu yapan ofisleri de inceliyoruz, takip ediyoruz.
Zeynep Canan Aksu: Çoğu arka planda takip ediyor zaten yarışmaları ve bir yerden sonra tekrar katılma isteği duyuyorlar, imkan buldukça katılıyorlar.
Güzin Öztok: Projeleri geliştirmek için ofis dışında sizin beslendiğiniz kaynaklar nedir?
Cihan Sevindik: Bu dönem Doğan ve ben Kayseri’de özel bir üniversitede misafir öğretim üyeliği yaptık. Haftada bir gün Kayseri’ye gidip dönüyorduk. Daha önceden sadece jürilere gidiyorduk. Bu dönem böyle bir şans yakaladık, muhtemelen geri dönüşleri bundan sonraki süreçte olacaktır ama güzel bir süreçti. Biz genç diyoruz kendimize ama bizden daha genç mimar adaylarından da öğreneceğimiz şeyler olduğunu gördük. Bunun da daha dinamik bir şekilde geri dönüşü olacağını düşünüyorum. Öte yandan bir de “genç mimarlık söylemi var” Türkiye’de. Kırk yaş altına genç mimar deniyor.
Güzin Öztok: Almanya’da elliymiş.
Cihan Sevindik: Giderek artıyor. Bizim ülkemizde kırk, o yüzden biz herhalde bir on yıldan fazla daha genç mimar olarak kalacağız. Bazen eleştiri kaynağı olarak da “genç mimar” denilebiliyor.
Güzin Öztok: Belki bir tanım olabilir ama eleştiri olarak anlamlı mı bilmiyorum.