Arama yaptığınız metin en az 3 karakter olmalıdır.
Örnek: Modernizm, Söyleşi, Mimarlar Konuşuyor

Yerce Mimarlık kurucusu Nail Egemen Yerce ile gerçekleştirdiğimiz söyleşide ofisin işleri, tasarım ortamı ve fuarlar üzerine konuştuk.

Ezgi Tezcan: Yerce Mimarlık nasıl kuruldu? Ofis açma fikri nasıl ortaya çıktı?

Nail Egemen Yerce: Ofis açma fikri hep vardı ama bir İtalya seyahati sonrasında net bir şekilde karar verdim. 2006 yılından beri İtalya ile olan ilişkim devam ediyor, düzenli olarak her yıl gidip geliyorum; hem hocalarımı ve arkadaşlarımı ziyaret ediyorum hem de fuarları geziyorum, tasarım alanında neler olup bittiğini takip ediyorum. Ama 2011 yılında yaptığım seyahatten dönerken artık zamanın geldiğini düşündüm ve ofisimizi İzmir’de kurduk.

Ezgi Tezcan: İstanbul’a ne zaman geldiniz?

Nail Egemen Yerce: Aslında İstanbul’daydım, yüksek lisansımı tamamlamış bir ofiste çalışıyordum. Biraz önce bahsettiğim seyahat sonrası ofis kurma fikrinin netleşmesinin ardından İzmir’de birkaç iş olasılığı ortaya çıktı ve oraya gittim, dolayısıyla ofisi de orada kurduk. Bir-bir buçuk sene kadar orada iş yaptım. Bu arada İstanbul’da görüştüğüm firmalar vardı. Bu firmalarla işler netleşince tekrardan İstanbul’a döndüm. 2012 yılından bu yana hem İstanbul’da hem de İzmir’de işlerimize devam ediyoruz.

Ezgi Tezcan: İtalya’da fuarları ziyaret ediyorum dediniz. Pek çok fuarda stant tasarımları yapıyorsunuz. Stant tasarımları markaların görünen yüzü ve tasarımda kurumsal kimlik faktörü ön plana çıkıyor. Türkiye’de de genellikle firmalar stant tasarımlarını kendi ekipleriyle birlikte çözüyor. Sizin işleriniz nasıl bir süreçle ilerliyor?

Nail Egemen Yerce: Bu konudaki ilk işlerimiz, başka işler üzerinden gelişti. Mağaza, showroom tasarladığımız müşterilerimiz, işbirliğimiz olumlu yönde ilerlediği için “Fuar stantlarımızı da siz tasarlamak ister misiniz?” dediler ve böyle çalışmalar yapmaya başladık. Daha önce yurtdışında gezdiğim fuarlarda da bu konunun çok değişik şekillerde ele alındığını görüyordum. Özellikle İtalyanların hep bir cin fikri oluyor bu konularda. Ziyaretçi farklı bir deneyim ediniyor, tabiri caizse ağzında güzel bir tatla ayrılıyordu. Türkiye fuarlarındaki durumsa ürünlerin bir şekilde stant alanına yerleştirildiği kavruk sergilemenin pek ötesinde değildi. Konuya heyecan ve farklılık nasıl katabiliriz diye baktık. Stant üzerine çalışmalar yapıp işlerimizin internet mecrasında görülmeye başlanmasından sonra sadece bu konuyla ilgilenen müşterilerimiz de olmaya başladı. Bu da bizim firmalarla tanışmamızı kolaylaştırdı.

Stantları birer pavyon olarak ele alıyoruz. O tasarım bandıyla yaklaşıyoruz. Markanın diğerlerinden farklı yönlerini ve ziyaretçi deneyimini ön plana çıkaracak çalışmaları hedefliyoruz. Bu da karşılıklı memnuniyet sağlıyor. Kurumsal kimliklerle de alakalı olarak, markayı önce kendimiz tahlil ediyoruz. Mimari yönümüzle bu kimliğe nasıl katkı sağlayabileceğimizi araştırıyoruz. Dışarıdan bakan bir göz olarak daha farklı bakış açılarına sahip oluyorsunuz ve bizim algımız doğrultusunda hangi yönleriyle ön plana çıkmak istediklerini değerlendirip karşılıklı görüşüyoruz. Anlaştığımız doğrultuda da ilerliyor çalışmalarımız.

Ezgi Tezcan: Stantların da birer mekan olarak tasarlanmasına yönelik bilinç giderek arttıkça, fuarlar da daha renkli olacak mı?

Nail Egemen Yerce: Bundan üç yıl kadar önce böyle bir istekle gelen bir kitle yoktu. Bunun yanı sıra konuyla ilgili çevrenizde bugün olanlara baktığınızda açık bir gelişme var. Mobilya sektörü bu konuda başı çekiyor diyebilirim çünkü iç mekan tasarımıyla da doğrudan örtüşüyor ve mobilyanın pazarlanmasında standın o ürünle örtüşmesi gerekiyor. Teknik fuarlar söz konusu olduğundaysa çok daha farklı konularla baş etmeniz gerekiyor. Neticede hedef kitleleri de farklı oluyor.

Ezgi Tezcan: Peki nasıl bir mimarlık ortamı görüyorsunuz ve genç bir mimar olarak bu ortam içinde nasıl bir sorumluluğa sahip olduğunuzu düşünüyorsunuz?

Nail Egemen Yerce: Sorunuzu biraz önce bahsi geçen stant tasarımları açısından ele alırsak bu zamana kadar es geçilmiş bir konuyu tasarım dünyasına çekip hem müşterilerimizin hem de ziyaretçilerin bilinçlenerek daha verimli ve keyifli zaman geçirmesini amaçlıyoruz. Diğer bir taraftan fuar stantları geçici strüktürler, ömürleri dört-beş günlük. Bu anlamda işin önemli boyutlarından biri malzeme seçimleri oluyor. Geri dönüştürülebilir, tek defalık olmayan malzemelerle firmanın taleplerini dikkate alarak çalışıyoruz. Bu da bir dengeyle ortaya çıkıyor.

Asıl sorunuza dönersek günümüzde yaşam daha hızlı ve bu hızın daha da artacağı görünüyor. İhtiyaç ve istekler daha karmaşık ve katmanlı hale geliyor. Mimarlıksa belki de daha kalıcı olma niteliğinin getirdiği ağırlıkla, bu hıza ve isteklere cevap vermenin yollarını arıyor ya da aramak durumunda kalıyor. Bunu ararken mimarlık ürünü ve kent arasındaki ilişkiyse birçok nedenden ötürü daha önemli ve tekrar tekrar düşünülmesi, etüt edilmesi gereken bir konu oluyor. Yaptığımız işlerin kent için de bir anlamı oluyor. Hızlı gelişen yaşam dinamiklerinin baskısı altında yaptığımız işlerde, tasarım ölçeği ne olursa olsun, büyük resmi de düşünerek sorumluluk ve duyarlılıklarımızı es geçmemeliyiz. Tasarımlara gerçekten can katacak zenginliklerin buralardaki yaklaşım farklarından doğacağını düşünüyorum. Bu bilinci işverenlerimizle de mümkün olduğunca paylaşmaya çaba harcıyoruz. Bu konudaki bilincin artmasını ve işverenimizle kurduğumuz ilişkiyi önemsiyoruz.

Ezgi Tezcan: Resimle de ilgileniyorsunuz? Sanatsal ve mimari üretimleriniz birbirini nasıl besliyor? Böyle bir etkileşimden söz etmek mümkün mü?

Nail Egemen Yerce: Bu alanların birbirini hep beslediğini düşünürüm. Resim yaparken de bir proje üzerinde çalışırken de gelgitler hep birbirini hatırlatıyor. Bu gelgitlerde çözümler benzemese bile süreçler benzediği için birbirlerine katkıları oluyor diyebilirim. İkisinde de farklı oranlarda da olsa kendi başınızasınız. Projede belli bir noktaya kadar beraber üretiyoruz ama en azından çizerken, detayları çözerken ya da çizdiğiniz şeyin gerçekliğinin olup olmadığını o kurgu içinde düşündüğünüzde yalnızsınız. Resimde ise tamamen yalnızsınız. Yeni bir form yaratmanın peşinde olduğum için gerçek hayatta bir inanılırlığı var mı onu da sorguluyorum. Sezgiler bu noktada karanlıkta yürümenize yardımcı olabiliyor. Resmi, bir yandan sezgileri geliştiren bir alan olarak görüyorum. Belki mimariye bu açıdan da bir beslemesi oluyordur diyebilirim. Diğer taraftan bu ilişki ve etkileşim üzerine düşünmeyi pek tercih etmiyorum. Nasıl ki bir şiir açıklanmaya başlandığında “azalır”, bu ilişkiyi de düşünmek böyle bir netice doğurabilir.

Ezgi Tezcan: Mimari diğer çalışmalarınızdan da bahsetmek ister misiniz?

Nail Egemen Yerce: Gaziantep’te bir markaya ait genel müdürlük binası projesi, keyif alarak çalıştığımız işlerimizden biri. Bozkır bir arazide etrafında pek de bir şey olmayan bir çevrede. Proje, bir taraftan kendi dünyasını kurarken çevreyle ilişkisini kaybetmemeyi öngörüyor. İzmir’de kentsel dönüşüm dinamiklerinin çokça etkilediği bir bölgede konut bloklarına ait yoğun programı ve blokları, hem birleştirici hem de onları ayırarak nefes aldıran bir avluyla uzlaştırmaya çalışıyoruz. İstanbul’daysa mağaza, showroom ve fuar standı çalışmalarımız devam ediyor. Bunun dışında geçen yıl bir dönüşüm projesi olarak tamamladığımız çalışma olan yaşama ve sergi alanlarına sahip bir lofta ait sergi projemiz var. Proje süreci ve inşa edilmesi toplamda 15 ay sürdü. Bu süreci, sergide anlatmayı kurguluyoruz. Fotoğraflar ve çizimler bir arada sergiye konu olan mekanda sergilenecek.

Bu Ayın Bülteninden