Markalar için kurumsal kimlik çalışmalarından mimari uygulamalara uzanan geniş bir üretim yelpazesine sahipsiniz. Bunun için ofisinizde nasıl bir yapılanmanız var, biraz anlatır mısınız?
I-AM olarak biz, tasarım araştırmacıları, mimarlar, servis tasarımcıları ve iletişimcilerden oluşan; insanı tasarımlarının odağına yerleştiren bir tasarım ve marka deneyimi ajansıyız. İstanbul’un yanı sıra Londra, Dubai ve Mumbai’de de yer alan ofislerimiz ile dünyanın dört bir yanında farklı sektörlerden markalar için hizmet veriyoruz.
Tüm projelerimize bütüncül bir bakış açısı ile yaklaşarak, insanların her gün kullandıkları servislere, fiziksel ve dijital tüm temas noktalarını kapsayacak şekilde, markaların kullanıcıları için hedefledikleri deneyimleri kurgulamalarını sağlıyoruz. Bu deneyimi oluşturmak için ise seneler içinde geliştirdiğimiz metodojiler ile tasarımları beslemek üzere araştırmalarımızı gerçekleştiriyor, araştırma sonuçlarına göre deneyimi en yaratıcı ve en güzel yansıtabilecek şekilde kurguluyoruz. Bu süreçte özellikle disiplinlerarası ve ekiplerin birbirinden beslenebileceği bir yapı oluşturmaya özen gösteriyoruz.
Kullanıcı deneyimini ön planda tutuyorsunuz, peki bu konuda ne gibi bir mekansal yaklaşım izliyorsunuz? Deneyimin ağırlıklı olarak şekillendiren temel dinamikler neler sizin için?
Kullanıcının fonksiyonel ve duygusal ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bir anlayışla mekanı şekillendiriyoruz. Bu ihtiyaçları en iyi şekilde anlamak için farklı tasarım ve araştırma metodolojileri kullanıyoruz.
İnsanın odakta olduğu şekilde tasarlanan projelerin hem işin sonuçlarına hem de müşteri memnuniyetine pozitif etkisi olduğunu görüyoruz. Tüm projelere başlarken metodolojimizin temelinde yer alan iki atölye çalışması oluyor. Marka Anahtarı Atölyesi’nde tasarlayacağımız mekanın markanın kimliğiyle uyumlu olabilmesi için mekan özelinde markanın nasıl yansıtılacağını netleştiriyoruz. Müşteri yolculuğunun “Anahtar Anları”nı tanımladığımız Müşteri Yolculuğu Atölyesi’nde ise müşteri yolculuğunun her noktasında, yani mekana giriş anından çıkış anına kadar ki her farklı aşamada, müşteri akışını en etkili şekilde oluşturacak ve kilit anlarda “vaov” etkisi yaratacak deneyimleri yaratarak, tasarımlarımızı bu doğrultuda kurguluyoruz.
Unicera 2017 kapsamında Kale Grubu'un stant tasarımını gerçekleştirdiniz, buradaki süreçlerden ve tasarımdan bahseder misiniz?
Unicera 2017 Kale Standını tasarlarken kullanıcıyı su ve toprağı temsil eden iki çarpıcı cephe ile karşıladık. Bu cephelerden girerek mekandaki yolculuklarına başlayan ziyaretçiler, mekanı diyagonal olarak ikiye bölen bir koridor üzerinde Kale'nin 1957'den bu yana ortaya koyduğu ürünler ve bazı mihenk taşlarına ilişkin bilgiler veren bir zaman çizelgesiyle karşılaştılar. Kullanıcı, bu yolculuğun orta noktasından sergileme alanlarına yönlendirilerek Kale'nin iki ana konusu olan vitrifiye ve seramik ürünlerini deneyimleme fırsatı buldu.
Kurumsal kimlikler üzerinden gerçekleştirdiğiniz tasarım süreçlerinin ardında yoğun araştırmalar da yatıyor, peki uygulama aşamasından sonra kullanıcılardan geribildirimler alıyor musunuz?
Kale stant projemizde, daha önce yine Kale ile beraber çalıştığımız bir projemiz için yaptığımız araştırmadan yararlandık. Tasarım araştırmacılarımızın yaptığı bu araştırma sonucunda, Kale’nin kendini pazarda gördüğü nokta, pazarda gelmek istediği nokta, müşterilerdeki Kale algısı gibi marka ve müşteriyi kapsayan çok geniş bir araştırma gerçekleştirmiştik. Bu araştırma çıktıları da tasarım süreçlerinde bizim tasarım ihtiyaçlarını ve hedeflerini iyice özümsememizi ve sunulmak istenen deneyime en uygun ve en yaratıcı çözümü yaratmamızı sağladı.
Kullanıcı istek ve ihtiyaçlarını anladığınız ve “ne için, kim için tasarım yapıyoruz?” sorusunu doğru şekilde yanıtladığınız zaman hem son kullanıcıdan hem de işverenden pozitif geri dönüş alıyorsunuz. Tasarım süreci de Kale ekibiyle çok yakın çalışarak ve birbirimizden beslenerek ilerlediğimiz bir süreç oldu.
İşveren ve kullanıcılar arasında tasarım beklentisi ne yönde değişiyor, siz bu beklentileri nasıl okuyorsunuz?
Bir deneyim tasarımı ajansı olarak işveren ve kullanıcı arasında bir köprü görevi kuruyoruz diyebiliriz. İşveren tarafından incelediğimizde; rakiplerinden ayrışan ve kullanıcılarının bir daha kendi hizmet veya ürünlerinden yararlanmasını sağlayacak bir deneyim sunmak hedefleniyor. Tüm bu süreçlerde bütçe, KPI gibi iş hedeflerinin de göz önünde bulundurulması gerekiyor. Kullanıcılar ise, ürün ve hizmet doğrultusunda davranışlarına uygun bir akışı olan ve beklentilerinin üzerinde bir deneyim yaşamak istiyor. Bu iki paydaş arasında ortak bir payda yaratabilmek; markanın iş hedeflerini gözetirken müşterilerinin de dile getirmediği ihtiyaçlarını ortaya koyabilmek, aynı zamanda hem analitik düşünebilmeyi hem de insan odaklı bir bakış açısını gerektiriyor. Biz de araştırma ve stratejiyi tasarımlarımızın merkezine alarak bunu başardığımıza inanıyoruz.
