Konuşmanın tamamını buradan izleyebilirsiniz.
Celal Abdi Güzer: Siz genç kuşakla onun üzerindeki kuşak arasındaki geçiş noktasını, hem beraberce hem de kendi içinizde temsil ediyorsunuz. Ama onun ötesinde Ankara’dan İstanbul’a uzanan bir yolculuk var ve anladığım kadarıyla ofis de burada kendine özgü bir uygulama alanı yarattı. Mimarlık içindeki var olma biçiminizi sizden dinleyebilir miyiz?
Alişan Çırakoğlu: Ben 1996 yılında ODTÜ’den mezun oldum, 2000’e kadar da yine yüksek lisans sürecinde oradaydım. O dönemde Ankara’da çeşitli ofislerde çalıştım ama en önemlisi Ayşen Savaş ve Namık Erkal ile Sakıp Sabancı Müzesi’nin projesinde aynı ekipteydik. O projenin sonuna doğru da ben, zaten hep İstanbul’da yaşamayı ve meslek hayatımı sürdürmeyi isterdim, birtakım fırsatlar sonucu kendimi İstanbul’da buldum. Bir çıkış noktası olarak da mimari proje yarışmalarını görüyordum tabi. Antalya Altın Portakal Film Müzesi Yarışması’nda birinci oldum ve bu, belediye ile yapılması gereken sözleşmeler, sonrasında uygulama projelerinin devamı için kendi şirketimi kurmama vesile oldu. Proje hiçbir zaman inşa edilmedi, kağıt üzerinde kaldı ama benim profesyonel meslek hayatıma geçmeme aracılık etti. Sonrasında da başka yarışmalarda birincilik ödülleri aldım. Bu projeler ofisin belli bir bilinirlik kazanmasına sebep oldu. Eskişehir Ticaret Odası ve Abdullah Gül Üniversitesi’nin kampüs master planını kazandık ve o şekilde ofis bugüne geldi. Yaklaşık 10 yıldır da Ilgın ile beraberiz, uzun bir süredir de birlikteliğimiz ortaklık olarak ilerliyor. Aramızda tabi bir jenerasyon farkı var.
Ilgın Avcı: Ben de eğitimime Fransa’da başladım, Bordeaux’da. Bir sene orada kaldım ama oradaki mimarlık eğitimine olsun, yaşama olsun pek ısınamadım ve bir şekilde Türkiye’ye gelmek istedim. İstanbul Teknik Üniversitesi’ne yatay geçiş yaptım. Hatta o sırada ODTÜ ile İTÜ arasında tereddütte kaldım ama İstanbul’da yaşamak daha cazip geldi o yaşta, tahmin edebilirsiniz belki. Okulu da henüz tam bitirmeden Alişan’ın yanında çalışmaya başladım. Yarışma ağırlıklı işler yapmaya devam ettik. Abdullah Gül Üniversitesi’nin projesini çizerken ekibin büyümesine ihtiyaç duyduk ve o zamandan beri de ortak olarak devam ediyoruz.
Celal Abdi Güzer: Bu yarışmalar çok kritik, çünkü birçok mimarın var olma ve kendi ofisini açma umudu oradan geçiyor. Mezun olduğunuzda doğal olarak kimseyi tanımıyorsunuz, kimse de sizi tanımıyor ve birtakım riskler almak istemiyorsunuz. Onun için yarışma, bir işi garanti ediyor. Çok da kolay değil her zaman senin Antalya örneğinde de olduğu gibi, ama cesaret veriyor ve yolu açan en ciddi araçlardan bir tanesi. Bilmiyorum, sizin görüşünüz nedir?
Alişan Çırakoğlu: Gençler için böyle bir fırsat doğurduğuna tamamen katılıyorum. Aslında sadece gençler için de değil, işverenler ve kullanıcılar için de bir fırsat. Çünkü yarışmayla proje elde etme süreçleri, çoğu zaman bir başarı hikayesini beraberinde getiriyor ama bu, bütün yarışma süreçlerinin başarıyla sonuçlandığı anlamına da gelmiyor. Başlangıcından idare edilip değerlendirmelerine ve sonrasında bina yapımına kadar bir sürü başka faktörü de içine alan bir süreç. O yüzden bir fırsat, ama bazı durumlarda da özellikle çok genç ekipleri sudan çıkmış balık gibi bir noktada, idarelerle baş başa bırakan bir yönü de var. Seçici kurul katılımcıları bilmediği için, zarfın içinden geçen sene mezun olmuş bir ekip de çıkabiliyor.
Celal Abdi Güzer: Bu hem riski hem de güzel tarafı.
Alişan Çırakoğlu: Tabi katılıyorum, çok iyi işler de çıkabiliyor.