Tasarımda, işverenin ve kullanıcıların ihtiyaçlarını yerin bağlamına uygun biçimde karşılarken rüstik bir mimari dil oluşturma fikri ön planda tutulmuş. Hanoi’de konumlanan yapı, ofis ve üretim mekanlarının buluştuğu bir kampüste, birbirine eklenen fakat yine de işlevlerin içe dönük biçimde çözüldüğü bir yaklaşımla kurgulanmış. Beton bir kabuğun altında, yekpare bir kütle gibi algılanan bina esasen iki ana kısma ayrılıyor: Yapıyı bölen ana tuğla duvarın ön kısmında ofisler, arkasında ise üretim bölümü yer alıyor.
Binanın ön cephesi çift cidarlı kurgulanmış. Yeşil ile donatılmış renkli panellerin ardında, yarı açık alanlar ana kütleden önce kullanıcılara buluşma mekanları yaratıyor; ofislerin dışa açılan cam yüzeyleri aracılığıyla da bu mekanlar çalışma alanlarının genişlemesine aracılık ediyor. Izgara planlı ofis bölümünde çalışma alanları, ortamı ferahlatacak iç içe geçmiş bir dizi iç avlu etrafında örülmüş. Böylelikle ofisler, bölücü duvarlar veya dekoratif elemanlar yerine peyzaj alanlarına ve burada bulunan su öğesine açılıyor.
Girişten itibaren görünen ve binadaki yönlenmeyi de sağlayan tuğla duvar güçlü bir ifadeye sahip. Bu duvarlar, öncelikle ahşap resepsiyon masasının ardında görünüyor; ofis alanına girildiğinde ise mekanların arasına sızan avlular için ayırıcı bir imgeye dönüşüyor. Özel olarak tasarlanmış dokusu, bitkiler ile birlikte mütevazı gölge oyunları kuruyor.
Savan iklim özelliklerinin görüldüğü ve kışların çoğunlukla puslu geçtiği bu bölgede iç mekanda hem sıcak yaz mevsiminde gölgeli açık alanlar hem de kışın yeterli doğal ışık sağlayan bu iç avlular, tasarımın ana öğesi olarak tanımlanıyor. Ön cephedeki boşluklu renkli paneller de bitki örtüsü ile birlikte iklimlendirmeye katkı sağlıyor. İklimlendirme tasarımı, yerel malzemelerin kullanımını da güçlendiren bir değere dönüşmüş. Bu bölgede sıklıkla tercih edilen vakumlanmış beton zemin, tuğla ve ham metaller bir araya getirilerek farklı malzemeler arasındaki uyum ön plana çıkarılmış.
Fotoğraflar: © Hiroyuki Oki