Atilla Yücel Mimar Akademisyen Yaşam Ustası sergisi, Atilla Yücel anısına, kendisinin farklı yönlerini ve rollerini öne çıkaran bir sergi. Bu başlığı ve vurguyu detaylandırabilir misiniz?
Atilla Bey çok yönlü bir kişiydi. Sadece mimarlık alanında değil; müzik, yemek, doğa bilimleri, edebiyat, dil çalışmaları gibi çokça alanda derinlikli bilgiye sahipti ve bildiklerini bilgece etrafındakilerle paylaşırdı. Denilebilir ki sonradan o dönemi tarif edecek yaklaşımların, örneğin yapısalcılık gibi, bir konunun popüler olmasından çok önce ilk kaynaklarını çoktan okumuş ve üzerinde kalem oynatmaya başlamış olurdu. Üniversitede ders veren, araştırma yapıp önemli makaleler yayımlayan örnek bir akademisyen; ofisinin başında, içinde bulunduğu döneme göre eleştirel işler üreten bir mimar ve zamanını edebiyat, müzik ve yemek kültürü ile dolduran bir yaşam ustasıydı. Sergide de kişiliğini bütün yönleriyle temsil etmeye çalıştık.
Atilla Yücel, Türk Mimarlık tarihinde nerede konumlanıyor sizce?
Atilla Bey’in önemi uluslararası gündemdeki tartışmaları erken fark edip, üzerine düşünerek kendini konumlandırmaya çalışmasında yatıyor olsa gerek. Bu tavır hem öncü entelektüel bir pozisyona işaret ettiği gibi, hem de güncel konular etrafında tartışarak üreten eleştirel bir pozisyona konumlandırıyor Atilla Bey’i. Mimarlık yaparken artık oturmuş genel kabuller dışında deneyci ve eleştirel bir tavır, getirdiği ekonomik ve teknik riskler nedeniyle az rastlanır bir tutum. Böyle bakınca 1950’liler sonrası yerleşmiş evrensel modern yapı üretimine bağlamı çağırarak yerle ilişkiye girme çabası, yapıtını ülkemizdeki önemli post-modern denemelerin ilk örnekleri arasına konumlandırmamıza sebep oluyor. Fakat ilginçtir ki hakkında yazılan yazılar ve kendi ifadelerinden de izlediğimiz kadarıyla, sonradan yerleştiği şekliyle post-modern kümenin içinde konumlandırması zor, kendini tekrarlamayan, modernle bağını her zaman korumuş eleştirel bir üretim bu.
Atilla Bey, akademik dünyanın içinde olduğu gibi aynı zamanda pratik üretimin de içinde. Mimarlar arasında derin entelektüelliği ve kuramsal üretimleri ile önemli bir akademisyen; akademisyenler arasında önemli denemeleri olan bir mimar olarak hep çok ayrıcalıklı, her zaman saygı uyandıran, ikili bir pozisyona sahip.
Sergi sürecinden bahseder misiniz? Nasıl bir seçki ile ilerlediniz?
Çok hızlı bir süreç oldu. Çabuk ve pragmatik davranmak zorundaydık. Cem Yücel, Atilla Yücel’in sağlığında ve danışmanlığında, arşivin içeriğini oluşturmak üzere künyeleri tamamlayarak, görselleri dijital ortama aktararak belirli bir olgunluğa getirmişti. Sergi tasarımına paralel ilerleyen ve editörlüğü Belkıs Uluoğlu ve Funda Uz tarafından üstlenilen Betonart dergisinin Atilla Yücel sayısına gelen değerlendirmelerden de faydalandık. Ekipteki herkes Atilla Bey’i yakından tanıyordu. O yüzden üretimini işleri üzerinden özetlemek, tabiri caizse “uzun yıllara dayanan, incelikli bir üretimi baltalarla erişilebilir ve temsil edilebilir bir azlık için budamak” acı verici ama kolay oldu. İlk başta kronolojik bir zaman çizelgesi üzerine kuruluydu fikir. Ancak grafik tasarımcımız Eray Makal’ın da katkılarıyla biraz daha sırasız gezilebilen, daha az didaktik ve erişimi kolay bir formata geçildi.
Sergiyi var eden destekçilerimizi anmak isteriz: Serginin konstrüksiyonu, Akın Nalça - Terminal Design tarafından sağlandı; serginin basılı malzemesi Kalebodur tarafından üstlenildi. Adana Semih Rüstem İş Merkezi’nin işvereni ve Atilla Yücel’in dostu, Bilgin Kış’ın nazik desteği sergiyi bu kadar kısa zamanda, bu nitelikte var edebilmemizin ardındaki en önemli etken.
Sergi, Atilla Bey’in dört dönemine işaretle projelerinin yer aldığı dört düşey ada ve akademik çalışmaları ve özel yaşamından kareler içeren yedi metrelik yatay bir sergileme düzleminden ibaret. İlk işi Yonca Apartmanı’nı “Modernin İçinde” başlığıyla işledik. Atilla Bey’in Le Corbuiser ve modern mimariyle derinlikli ilişkisi malum. Bundan sonraki dönemlerinde de hep var olan, adeta yapıtının temeli olan tavır modernle kurduğu ilişki. Seksenli yıllarda çokça seyahat ederek gerçekleştirdiği yerin değerlerini açığa çıkarmaya çalıştığı zaman aralığını “Bağlama Yolculuk” başlığıyla işaretledik. Bağlamla kurduğu ilişki ve yolculukları, yaşamının geri kalanındaki üretimlerini de hep tarif etmeye devam ediyor diye düşünüyoruz. İkinci ada, 1980’lerden 1990’lara geçerken ürettiği ve yerelde mevcut form ilişkilerini yeni malzemelerle yorumladığı döneme hitaben “Yerin Yeni Sesi” başlığı altında işlendi. Doksanlardaki olgunlaşmış dönemi, modern bir yaklaşımla yerel bağlamı yeni tekniklerle ördüğü bir üretime işaretle “Yalnız Melez” başlığını taşıyor ve son olarak 2000’lerdeki üretimi piyasa koşullarıyla mimarlığın gerektirdikleri arasındaki gerginliğe hitaben “Olması Gerekenin İçinde” başlığını taşıyor.
Sergide Atilla Yücel’in mimar olarak üretimlerine paralel bir okuma, akademik yazıları ile yapılabiliyor. Müthiş zengin bu içerik ile ilgili seçim, uzun yıllara dayanan bu üretimin farklı eşiklerini gösterebilmeyi hedefliyor. Atilla Yücel’in henüz öğrenciyken Sanat ve Mimarlık dergisine yaptığı çeviriler, ilk asistanlık yıllarında hem bireysel hem diğer akademisyenlerle ortak çalışmaları, bugün İTÜ arşivinin de en kıymetli parçalarını oluşturan metinler, yazdığı kitabın maketi üzerindeki el notları, bildiriler, popüler medyaya yansıyan halleriyle uluslararası sergiler, Ağa Han Ödülleri ile ilgili çalışma notları, lisansüstü öğrencilerinin en fazla referans olarak gösterdiği makaleler, yaşamının son günlerine kadar devam ettiği kitaplar, sergide uzun yatay sergileme düzleminin iki yanını tutuyor. Yaşam ustası Atilla Yücel ise, çocukluğu, Taşkışla’daki öğrenciliği, doktora töreni, yaşadığı ve çalıştığı mekanlar ile dostlarla seçilmiş fotoğraflar üzerinden izleyenlere sunuluyor, aynı yatay sergileme düzleminde.
Projeleri, çizimleri, yayınları ve Yücel'in yaşamından kesitleri içeren sergide aynı zamanda mimarlık alanındaki görüşlerine de yer veriliyor. Atilla Yücel, üretimlerinde nasıl bir yaklaşım izledi, nelerden etkilendi?
Çok okuyan, çok düşünen, düşündüklerini yazınsal ve mimari üretimleriyle tartışan birisi. Dolayısıyla döneminin öne çıkan düşünce akımlarından çokça etkilenmiş ve yorumlayarak bu akımlarla pozitif katkı koymuş bir entelektüel. Sırasıyla tipoloji çalışmalarından, yapısalcılığın mimarlık alanına olan etkilerinden, dilbilim teorilerinden özellikle göstergebilimden çok beslenmiş bir üretimi var. Çok kabaca evrensel olan ile yerel olan arasındaki gerilimde biricik bir konum üretmeye çalışıyor. Bunu yaparken de hazır şablonlardan kaçınıyor. Modern bir tavır, bağlamla yeniden keşfedilen bir ilişki, yeni üretim teknikleriyle deneyler, mimarlık tarihinden farklı şekillerde benzer tavırlara sahip Le Corbusier, Rossi, Khan gibi mimarlarla kopmayan bir muhabbet, ve piyasa dinamiklerinin farkında iş geliştirici bir tutum bir araya gelerek Atilla Yücel’in yaklaşımını tarif ediyor sanki.
Sergi, Yücel'in de mesleğe adım attığı İTÜ Taşkışla Kampüsü'nde yer alıyor. Bu öğrencilerin de ilham alabilecekleri bir ortam yaratıyor, fakülte içinde geri dönüşler alıyor musunuz?Evet, Atilla Bey tekrar Taşkışla’da. Gece vakti okula gidip sağ koridora girerseniz 109’un önündeki holde dev portresiyle yolunuzu aydınlatıyor. Serginin en çok paylaşılan ve sevilen görüntüsü bu oldu. Gezenleri dev portresinin önünde hatıra fotoğrafı çekilirken görebilirsiniz. Geri dönüşlerin hepsi olumlu, biraz da beklenin üzerinde bir nitelikten söz ediliyor. Atilla Yücel’in polemiklerden, birtakım gruplardan, akademik çetelerden uzak, bireyselliği ön plana alan tavrı, aynı zamanda herkese eşit mesafede saygı ve ilgi uyandıran özgün tarafı, yeniden insanları Taşkışla’da birleştirdi. Bu bir araya gelmeyi sağlayan mekansal atmosferin kurucu öğesi olarak sergi, Taşkışlalılara Taşkışla’yı hatırlattı, onu yalnız yazılarından okuyan genç nesle Atilla Yücel’i zengin bir içerikle tanıtmayı başardı diye umuyoruz. Atilla Bey'e yakışan bir sergi gerçekleştirebildiysek ne mutlu.
Fotoğraflar: Ahmet Bulut, Mert Kibar