Celal Abdi Güzer ve Egeli, İzmir'de yerel mimarinin karakteristik özelliklerinin yanı sıra yoğun göç sonucu yaşanan değişimleri ve bunun mimarlık eğitimindeki yansımalarını değerlendirdiler. Söyleşinin tamamını izlemek için tıklayın.
Celal Abdi Güzer: Daha önceki birkaç söyleşide de Egeli olmanın altı çizildi, burada yerellik kavramı malzeme, iklim, ölçek, renk, ışık, doku, vs. göz önüne alındığında çok güçlü bir biçimde çıkıyor karşımıza. Bütün bunlarla birlikte, İzmir de birçok mimar için bir laboratuvar gibi çünkü aynı zamanda çok farklı ölçekler de bir arada bulunuyor: Farklı referansları olan küçük yerleşimlerin yanı sıra merkez bir metropol örneğin. Fakat İzmir’de konut yapmanın da bir farklılığı var. Sizin ofisten çıkan da çok sayıda konut var; bu doğrultuda İzmir’deki konut ile ilgili birikimi nasıl yorumluyorsun?
Hüseyin Egeli: Bu yıl Yapı Fuarı kapsamında bir açık oturumda Serbest Mimarlar Derneği başkanları olarak konuşma gerçekleştirdik. Ben orada şunu söyledim: İzmir ölçeğinde iklimin de getirdiği -ki İzmirlileştirmeden Ege demek daha doğru olur keza aynı durum Bodrum’da, Datça’da, Ayvalık’ta da var- bir farklılık var. İnsanların sokakta yaşama, sokağı paylaşma ve vakitlerini işyerinden çok konutun etrafında geçirme alışkanlıkları var. Sokakla kurulan bu ilişkiyi Erzurum ikliminde sürdürmek kolay değil elbette. Dolayısıyla burada konuta yakınlaştırma, onu içselleştirme daha yoğun yaşanıyor; konut daha çok şey ifade edip hayatta daha çok saati içine alıyor. Böylesi bir yapı formundan söz ediyoruz.
Celal Abdi Güzer: Kamusal yaşamla daha bütünleşik…
Hüseyin Egeli: Kesinlikle, kamusal yaşam konutla birleşmiş durumdadır İzmir’de. Tarihinden gelen bir olgudur: Rumların, Levantenlerin olduğu bölgelere gidin; Buca’da, Ayvalık’ta cumbalı evler örneğin, rüzgarı alacak, ışığı alıp yandaki komşuyu ve sokağı görecek, saklamayacak kendini, gibi. Böylece konutun daha keyifli, daha bilindik, daha rahat tasarımına gidilebilecek bir yapısal form olduğunu düşünüyorum. Onun için ben kendi mimarlığım anlamında çok haz alıyorum konut tasarımından. Çünkü konutta yaşamaya başlıyorsun, oysa bir işyerinde yaşamak çok zor. Bir diş kliniği yapacaksınız örneğin, dişçi değilsiniz ki. Bir yere kadar içselleştiriyorsunuz yaptığınız tasarımı ama konut öyle değil. Hele hele rüzgarını, güneşini, malzemesini, komşuluk ilişkilerini biliyorsanız o zaman çok daha içselleştirebildiğiniz ve tasarımda daha keyif aldığınız bir süreç oluyor. O yüzden ben konut tasarımını her zaman seviyorum ve tercih ediyorum. Her şeyi yaptık tabi, bir mimarın bir konudan uzak kalması söz konusu değil ama konut başka bir şey.