Kalebodur için bienalin öne çıkan yerleştirmelerini, ülke pavyonlarını ve işleri sizler için gezen mimar Nurgül Yardım anlatıyor:
Londra Tasarım Bienali tasarımcıların, sanatçıların ve farklı üretimlerin içinde olanların ortaya çıkardığı fikir ve uygulamaların “yankılanmasıyla” daha sürdürülebilir bir geleceğin mümkün olduğunu düşüncesine dayanıyor. Benim için Londra Tasarım Bienali; içinde bulunduğumuz her anın, ürettiğimiz her işin, hatta bakış açımızın daha güzele evrilmesi ve böylece umudun tüm dünyada yankılanmasına vesile olmak demek. Bienal’in sanat direktörü sanatçı ve tasarımcı Es Devlin de bu anlayışı şöyle yorumluyor; “Tasarımcıların ürettiği fikir ve eylemlerin kolektif rezonansı, gerçek anlamda dönüştürücü olma gücüne sahip”.
Değişim Ormanı ve Küresel Hedefler
Bienalin sanat direktörü Es Devlin mekânı ve teknolojiyi birleştiren büyük ölçekli performatif heykelleri ve sahne tasarımlarıyla öne çıkıyor. Somerset House’un avlusundaki bienalin ana yerleştirmesi olan “Değişim Ormanı’nın” (Forest For Change) arka planında Devlin’in yıllar önce Somerset House’ı ilk kez gezdiğinde, yapının tasarımının Aydınlanma ilkelerine bağlı olduğundan özellikle avluya ağaç koyulmasının yasakladığını duyuyor. Doğanın üzerindeki bu insan egemen tutumuna karşı koymak için bir ormanın tüm avluyu ele geçirmesine izin vermesi üzerinden yerleştirmenin fikrini geliştiriyor.
400 ağaçtan oluşan ve bienalin kamuya açık işlerinden biri olan bu yerleştirmenin içindeki doğa patikalarından yürüdükten sonra farklı renklerde 17 totemin yer aldığı bir alana geliyorsunuz. Buradaki totemlerin her biri 2015 yılında tüm BM üye devletleri tarafından yoksulluğu sona erdirmek, eşitsizlikle mücadele için kabul edilen 17 Sürdürülebilir Kalkınma Küresel Hedeflerini keşfetmeye davet ediyor. Aynı zamanda, bu alanda dünyada görmek istediğiniz değişimi ifade eden kısa bir mesaj kaydetmeye davet ediliyorsunuz ve bu mesaj bienal sırasında seçtiğiniz küresel hedef toteminden herkese dinletiliyor.
Ülkelerden Seçkiler
Places of Perception - Çek Cumhuriyeti: Somerset House’un batı kanadındaki bir odaya yerleştirilmiş, Tasarımcı Petr Stanický’nin mekâna özgü enstalasyonunu görüyoruz. Somerset House’un zemin katı boyunca düzenli olarak tekrar eden ve cephede baskın bir ritim yaratan pencere açıklıkları temel alınarak tasarlanan bir iş. Mekansal algı, çeşitlilik ve insanın bedensel deneyimini karışıyor ve ziyaretçilerin gerçekliği farklı bir şekilde algılamasına neden oluyor.
In3 – Letonya: “Uzun zamandır bir sır saklıyorsanız ve gerçekten bırakmanız gerekiyorsa, burası tam da yeri” yazısını okuyarak küçük bir odaya giriyoruz. Odanın ortasında yarı kapalı minik bir odada oturan bir yazar ile karşılaşıyoruz. Canlı bir performans olarak tasarlanmış bu alanda, konuşmanız belirtilen yere bir sırrınızı paylaşmanız ve bunun üzerine içeride oturan yazarın size Letonyalı yazardan alıntı şeklinde bir cevap gelmesini bekliyorsunuz. Letonya'nın kültürel mirasının yankılanması üzerine tasarlanan bu yerleştirme, Letonya’nın edebi tanıtım kampanyası #iamintrovert 'ten ilham almış.
Empathy Echo Chamber – Finlandiya: Tasarımcı Enni-Kukka Tuomal hem kelime anlamıyla hem de duygusal olarak “şişirilebilir” ve “yansıtıcı” bir mekan tasarlanmış. Yalnızca bildiklerimizi ve düşündüklerimizi yansıtan bir empati odasının aksine, şişme odanın içine girince karşılıklı oturduğunuz ve orada tanıştığınız kişiyle birbirinizi gerçekten görmeniz isteniyor. Bir süre içinde kaldığınız bu mekanda, size deneyimi kolaylaştırmak için bir soru seti verilmiş; onlardan biri “Karşınızdaki kişi sizde neyi fark etsin istersiniz?”
Spoon Archaelogy – Almanya: Temmuz 2021 itibariyle Avrupa’da plastik çatal bıçak takımlarının yasaklanmasından yola çıkan yerleştirme, plastik kaşıkları arkeolojik eser olarak ele alıyor diyebiliriz. Tasarımcılar Peter Eckart ve Kai Linke geçmişin maddi ve manevi mirasını sunarken, geleneksel tasarım kültürünü sorgulayarak bizleri gelecek için sürdürülebilir çözümler üretmeye davet ediyor.
PoAD - Afrika Diasporası: Tasarımcı Ini Archibong’in Somerset House’ın Thames Nehrine bakan River Teras’ına yerleşen bir nevi üst örtü gibi duran yerleştirmesindeyiz. Küresel sahnede Afrika diasporasında doğan insanların hayatları üzerine odaklanan pavyon; yanına geldiğinizde enerji veren ve yolculuğunuza eşlik edecek bir sembol olarak tasarlanmış.
Amplify – Gana: Tasarımcılar Alice Asafu-Adjaye ve Chrissa Amuah 21. yüzyılda dünyada yankılanmak üzere “kültürel duyarlılık” fikrini öne çıkarmak istiyor. Bu yerleştirmedeki metal ve bronz plaklar Somerset House tarihinden ilham alınarak tasarlanmış.
Together – Yunanistan: Yunanistan pavyonuna karanlık bir koridordan girdiğimizde; hem kuş ve yaprak seslerini duyuyor hem de altın renkli ışıklı zeytin ağaçlarını görüyorsunuz. Sanatçı HRH Prince Nikolaos; birbirine sarılan zeytin ağaçlarıyla, pandeminin fiziksel dünyaya ve içindeki alana bakışımızı nasıl etkilediğini keşfedip, ilham almak için köklerimize geri dönmemizi öneriyor.
Reinventing Texture – Japonya: Tasarımcı Toshiki Hirano ve Kürator Clare Farrow, Tokyo ve Londra’daki geleneksel ve modern kent dokularından, nesnelerden ve seslerden esinlenen bir rölyef sunuyor bize. Seyahatin kısıtlandığı ve fiziksel engellerin arttığı bir dönemde Japonya ve Birleşik Krallık arasında bir bağ kurma isteğiyle tasarlanmış yüzeyde, nesneler üzerinden iki kültüre ait ipuçları yakalamak mümkün.
Nostalgia – Guatemala: Tasarımcı Maria Adela Díaz, suyun insanlar ve gezegen için hayati öneminde yola çıkıyor. Yerleştirmenin bulunduğu karanlık odaya girdiğinizde, el yapımı yağmur çubuklarına dokunup onları hareket ettirebiliyor; böylece her an değişen bir formun ve seslerin ortaya çıkmasını sağlıyorsunuz.
Daha iyi bir dünyayı tasarlamak
Bienalin dünyada en çok ses getiren sergilerinden biri de açık bir çağrı ile tasarımcılara sorulan “Nasıl daha sağlıklı, yeşil, eşitlikçi ve refah içinde toplumlar yaratabiliriz?” soruna verilen cevaplardan oluşuyor. Londra Tasarım Bienali ve Chatham House tarafından düzenlenen “Design In An Age Of Crisis” sergisinde sağlık, çevre, toplum ve çalışma alanlarında tüm dünyadan gelen yenilikçi fikirleri görüyoruz. Bu kapsayıcı sergideki işlere online olarak da ulaşabiliyoruz (https://www.londondesignbiennale.com/design-age-crisis-gallery)
Son Söz
Bienaldeki işlere, fikirlere ve bir araya gelen insanlara bakınca; Es Devlin’in “…tasarladığımız ve ürettiğimiz her şey yankılanıyor” sözü gerçeğe bürünüyor. Mimar, tasarımcı veya her türlü yaratıcı disiplin altında çalışan, düşünen, sorgulayan her bireyin, küresel zorluklar karşısında umut dolu ve yenilikçi yaklaşımlar geliştirebilmesi bu yankının gerçek anlamda dönüştürücü olma gücünü gösteriyor. Bienalde; doğrudan kalplerimiz ve zihinlerimizle iletişim kuran; bizlere farklı hikayeler anlatan ve tasarımın ne kadar ufuk açıcı olabileceğini açıkça gösteren işleri deneyimlemek ve sizlerle paylaşmak çok güzel. Dünyamıza iyi gelen güzelin, iyinin ve yeniliklerin daha çok “yankılanması” dileğiyle!
Nurgül Yardım, mimar.