Ezgi Tezcan: Biz sizi Kalebodur ile Seramik Bayramı’nda gerçekleştirdiğiniz çalışmanın ardından tanıma fırsatı yakaladık ama aslında graffiti alanında son derece üretken bir isimsiniz. Ne zaman başladı graffiti serüveniniz?
Tunç Dindaş: Graffiti ile tanışmam 1980’lerdeki Break Dance dönemine denk geliyor. O dönemlerde plak kapaklarında görürdüm graffitileri. Daha sonra “Beat Street” adlı filmi seyredince ne olduğunu anladım. 1985 yılından beri sokaklara graffitiler yapıyorum.
ET: Kalebodur ile gerçekleştirdiğiniz çalışma Kalebodur’un büyük ebatlı Kalesinterflex ürünü üzerine özel bir üretimdi. Bu işten bahseder misiniz?
TD: Kalebodur beni Seramik Bayramı’nda boyamam için etkinliğe davet etti. Açıkçası ne yapacağımı da tam olarak bilmiyordum. Pelin Özgen Piker beni merkez binaya davet etti ve Kalesinterflex’i ilk kez orada gördüm. Aslında birçok yerde bilmeden görüyormuşum. Tek bir parça olarak üretilmiş en büyük seramik olması beni çok heyecanlandırdı aslında. Çünkü graffiti, galerilerde en büyük kanvaslara yapılır, sokaklarda ise en büyük duvarlar tercih edilir. Bu bağlamda doğru bir malzeme seçildiğini anlamış oldum.
ET: Graffitinin oldukça geçici bir yapısı var. Kimi zaman bir çalışmanın üzeri kapatılarak yenisinin yapıldığı oluyor, kimi zaman siliniyor. Bu devinim ve geçicilik, üretimlerinizin yerle, sokakla, kentle nasıl bir ilişki kurmasına yol açıyor sizce?
TD: Biz o sürece graffitinin yaşaması diyoruz. Doğadaki her şey gibi sokaklara yaptığımız graffitilerin de bir ömrü var. Yavaş yavaş silinmesi dışında bazı müdahaleler de oluyor. Birileri geliyor karalıyor ya da üzerine bir şeyler yazıyor. Nadir de olsa üzerine güzel bir şeyler ekleyenler de oluyor. Aslında bu, şehirlerin makus talihi gibi. Graffiti bir kent sanatıdır. Biraz da bulaşıcı bir hastalık gibidir. Eğer graffiti bir şehre bulaşmışsa tedavi etmeniz çok zordur.
ET: Graffiti kültürü ile yapılı çevreyle kurduğumuz ilişki arasında nasıl bir bağlantı var sizce? Berlin örneğin graffiti anlamında oldukça zengin bir yer, İstanbul’da durum nedir? Kültürel kodlar bu sanatın gelişiminde nasıl rol oynuyor?
TD: Bana göre Berlin biraz uç bir örnek oldu. Çünkü graffitide dünya üzerinde New York’tan sonra gelen şehir Berlin. İstanbul’da ise bu iki şehre göre graffiti oldukça geç geldi. Belli bölgelerde farklı işler var. Karaköy ve civarında Instagram’da paylaşılan graffitiler mevcutken Taksim ve çevresinde daha çok graffiti ve sokak sanatı örneklerine rastlıyoruz. Kadıköy de belediyenin etkinlikleri sayesinde mural çalışmaları ile doldu. Tabi ki graffiti de zamanın modaları, politikaları ve ekonomik durumlarından etkileniyor. Sokağın görsel ruhudur graffiti çünkü.
ET: Kullandığınız araçlardaki teknik gelişmeler üretimlerinizi nasıl etkiliyor? Spreylerdeki renk seçenekleri, kalitesi vb. üretimlerinizin kalıcılığını, ölçeğini değiştiriyor mu?
TD: Tabi ki. 1980’lerde sprey boya bulamazken şimdi sadece graffiti için üretilmiş özel markalar var. O zamanlar 7-8 farklı renk boya bulduğumuzda sevinirken şimdi sadece bir markada 100’ü aşkın renk skalasına ulaşabiliyorsunuz. Bunlar yaptığınız işi daha kaliteli hale getiriyor ama kalıcılık için yapabileceğiniz pek bir şey yok maalesef, bu tamamen şansınızın yaver gitmesi ile alakalı.
Instagram: @tuncdindaswww.tuncdindas.com