Öncüoğlu Mimarlık'ın kurucusu Enis Öncüoğlu'nun, 165 mimarın portrelerinden oluşan FORM.AL sergisi, 21 Haziran Cuma akşamı özel bir davetle kapılarını açtı. Pelin Özgen Piker, Enis Öncüoğlu ile fotoğraf ve sergi üzerine konuştu.
Pelin Özgen Piker: Uzun yıllardır mimarlık yapıyorsunuz ve bu mesleği yaparken de dünyayı geziyorsunuz. Merak ediyorum; bu kadar yoğunluğun, bu temponun içinde, farklı ülkelerde mimari üretimleri gerçekleştirirken fotoğraf ilgisi nasıl başladı?
Enis Öncüoğlu: Esasında fotoğraf biliyorsunuz ki mimarlığın bir parçası; sonuçta hep geziyoruz, görüyoruz ve bu, bizim görsel hafızamızda yer alan ve yaratıcılığımızı da destekleyen en önemli unsurlardan biri. Çok seyahat ediyoruz senin de söylediğin gibi, bu seyahatlerde hep fotoğraf çekiyorduk. Dolayısıyla fotoğraf, her zaman bizim bir parçamızdı. Ben bunu hobiye çevirmeyi bu dönemde keşfettim, güzel de bir keşif oldu. Son dönemde yaşanan sıkıntılar, krizler, karamsarlıkların içinde, mimarlığın daha da kısıtlandığı bir alanda, kendi irademle amatörlüğün özgürlüğünü hissettiğim bir hobiyi keşfettim ve bundan çok mutluyum.
Pelin Özgen Piker: Genelde meslektaşlarınızın portrelerini çekmeyi tercih ediyorsunuz. Birincisi, meslektaşlarınız tarafından nasıl karşılanıyor? İkincisi; siz nasıl bir heyecan duyuyorsunuz? Mimari portreler diye adlandırdığımız ve bugün sergisini yaptığımız FORM.AL için neler söylersiniz?
Enis Öncüoğlu: Demin de bahsettiğim gibi seyahatlerde birçok fotoğraf çekiyoruz ama bunları bir araya getirip bir bağlamla anı yakalayabilmenin ve bir kesit sunabilmenin benim için önemli olduğuna karar verdim. Sonra da bu işi seyahat fotoğrafçılığından, yani sokak fotoğrafçılığından çok mimarların içinde bulundukları, kendilerine yükledikleri misyonlar çerçevesinde daha formal bir hava içinde; ışığın mekana şekil vermesi gibi sabit ışıkla, bir stüdyo ortamında, aynı fonun önünde, aynı sandalyenin üstünde ve belki de aynı gömlekle birçok mimar ve tasarımcı dostumu ağırlama imkanı buldum ve bunun bana müthiş keyif verdiğini söyleyebilirim.
Pelin Özgen Piker: Serginin kurgusunu ve sergideki hayalinizi dinleyebilir miyiz?
Enis Öncüoğlu: Esasında yola ilk başta bir arşiv oluşturmak üzerine çıktım. Yani ilk önce denize atladım sonra yüzmeyi öğrendim. İlk çektiğim fotoğraflarla son çektiğim fotoğraflar arasında da ciddi bir fark var. Nihayetinde yüz altmışın üzerinde mimar, bu projenin konuğu oldu. Bazı eksiklikler oldu, mesela bunu bir anı defteriyle bütünleştirmek doğru bir hamleydi ama bunun videosunu çekmediğim için şimdi hayıflanıyorum. Bundan sonraki projelerimde bu tür fotoğrafları çekerken aynı zamanda videosunu da çekmeyi düşünüyorum.
Müthiş hikayeler dinledim bu süreçte. Fotoğraf koltuğu insanları biraz gerdiği için aynı zamanda da terapi koltuğu gibi oluyor. On beş, yirmi dakika içinde insanlar içinde bulundukları duygusal ya da ruhsal durumlarını paylaşıyorlar. Bazıları çok çekiniyor, bazıları çok samimi olabiliyor ki benim aradığım esasında o güne dair kendilerini iyi hissedebilecekleri bir anı kalması; kendilerine benim kadrajımdan yeni bir kimlikte bakabilmeleri. Bunu da bir nebze başardığımı düşünüyorum, tabi bunda sizlerin yani portrelere konuk olan bütün dostlarımın da çok büyük katkısı oldu, en azından mimarlığın dışında da hepimizin paylaştığı bir şey olduğunu keşfetmiş olduk. Hakikaten bilmediğim bir sürü şey öğrendim. Mesela, Şükrü Kocagöz’ün Deve Kuşu Kabare’de görev aldığını, metin yazarlığına katkıda bulunduğunu öğrendim; portre verirken duruşlarının eskilerden gelen bir alışkanlık olduğunu gördüm. Bu sürecin insanları tanımak için de iyi bir vesile olduğunu söyleyebilirim.
Pelin Özgen Piker: Bundan sonrası için bir planınız var mı fotoğrafla ilgili?
Enis Öncüoğlu: Sergi sürecine dahil olamamış dostlarım muhakkak olmuştur; onlarla bu çekimlere devam edeceğim. Ankara ve İzmir’de aynı sergiyi tekrarlamak gibi hedeflerimiz var, bunu da beraber konuşmuştuk. Tabi bunu da zaman gösterecek. Ama yine farklı meslekler icra eden insanların uğraşları üzerinden bir sahne arkası fotoğraf projesi üzerinde çalışma hedefim var. Tiyatro, bale, performans sanatçılarının hazırlık süreci olabilir örneğin. Bunun peşinden koşmak bu dönem, herhalde mimari projelerin peşinde koşmaktan daha yaratıcı ve daha tatmin edici olacaktır diye düşünmekteyim.
Pelin Özgen Piker: Gelecekte insan hikayelerinin izinde çekilmiş fotoğraflarınızı göreceğimizi söyleyebiliriz o halde.
Enis Öncüoğlu: Evet, evet. Ben bunu bir süreç; amatörlüğü de büyük bir özgürlük olarak görüyorum. Bu alanda bana katkı sağlayan birçok insan oldu: Her gittiğim fotoğraf atölyesinden, birlikte çalıştığım fotoğrafçılardan bir şeyler öğrendim, öğrenmeye de devam ediyorum. Öğrenmek ne kadar güzel olduğunu da yeniden keşfettim. Mimarlıktan farklı olan kısmı, her farklı ışık ve her farklı insanın ayrı bir enerjisi oluyor; onu ne kadar doğru yakalayabiliyorsunuz ve karede neler anlatabiliyorsunuz, temel fark bu diye düşünüyorum. Tabi bunları sonuca dökebilmek için birkaç fırın daha ekmek yemem gerekecektir ama çok keyifli bir alan onu söyleyebilirim.
Kalebodur’un ev sahipliğinde Pilevneli Galeri Dolapdere’de sanatseverleri ağırlayacak FORM.AL sergisi, 21 Haziran-9 Temmuz tarihleri arasında ziyarete açık olacak.