İlk ve Son Yapı
Armada Alışveriş ve İş Merkezi:Meslek yaşamımızda dönüm noktası olan Armada'nın proje çalışmalarına 1998 yılında başladık. Projeleri Çevre Sokak’taki ofisimizde hazırlamıştık. Armada’nın bulunduğu Söğütözü Bölgesi 1990’lı yılların sonunda yeni bir imar planı ile merkezi iş alanı olarak planlanıyor. Bölge daha önceleri hafif sanayi diye nitelenebilecek dağınık bir yapılaşma ile gelişiyor. Burada projenin kentsel konumunun getirdiği ölçeği düşünerek alışveriş yapısı ile birlikte bir de ofis yapısı önerdik.
Armada Eylül 2002'de açıldı. Tasarım ve uygulaması üzerinde özenle çalıştığımız bir yapı oldu. Arsanın eğiminden yararlanarak, yapıya dört cephesinden, üç farklı kottan, dört ayrı kapıdan giriş imkânı verdik.
Gelişim yapısı ile birlikte arada tasarladığımız yaya sokağı günümüzde yoğun olarak kullanılmaktadır.
Maidan:Mimari proje ölçeğinde kentsel mekan oluşturma çabalarımız yıllardır sürüyor. Yayaya yönelik oluşturulmuş düzenlemeleri Ankara Batı Ekseni (Eskişehir Yolu) Dumlupınar Bulvarı üzerinde izlemek oldukça güç. Hızlıca geçip gidilen otoban niteliğindeki bu eksen üzerinde tasarladığımız MAIDAN projesi Ankara’da yeni kentsel bir yaşam alanı sağlıyor.
Çok sayıda konutun olduğu bu bölgede, yakın çevrede çalışanların, yaşayanların bir araya gelebileceği sosyal bir alan yoktu. Mozaik parçaları gibi çok ilginç parçalar vardı. Bu projede bunları bir araya getirdik ve "klasik bir ofis ve ticaret kompleksi yapmayalım, bu kentsel ölçekte bir hizmete dönüşebilir, aynı zamanda hem komşularımıza hem de kente katkıda bulunabilecek bir projeye dönüşebilir; burada bir açık alan düzenleyelim" dedik.
Yakın komşuluklardan gelen yaya hareketleri ve izleri üzerinden bir tasarım yapmak istedik. Örneğin, akşam eve gitmek üzere metrodan indildiğinde, içinden geçilip gidebilecek, o sırada birkaç ihtiyaç giderebilecek bir yer olmasını istedik. Öğle saatlerinde yakın çevredeki pek çok ofis yapısının varlığı nedeniyle yoğun bir kullanım oluyor.
İlham Veren/Etkileyen Kentler ve Yapılar
Berlin, Sony Center (Helmuth Jahn - 1993-2000):Berlin Sony Center, eliptik avlu üst örtüsü ile çok etkileyici kentsel bir mekan… Sony Center'a aslında bir yapıdan çok yapılar grubu diyebiliriz ama tekil yapı olarak da kabul edebiliriz. Çünkü bodrum katlarında yapılar bitişik... Zeminden itibaren yapılar parçalara ayrılıyor ve adeta bir kent dokusu oluşturuyor.
Sokaklardan geçerek ulaştığımız meydan bir anda birçok aktivitenin yapıldığı bir alana dönüşüyor. Etkileyici bir peyzajı da var ve sadece ofis değil, bir film müzesi ve büyük bir sinema kompleksi gibi farklı farklı yapılar da tasarlanmış.
Tüm bu yapılarda cephe, malzeme, form farklılıkları mevcut. Bir taraftan birlikte görünüyorlar, diğer taraftan hepsinin ayrı ayrı özellikleri var. Yapılar dış bir çizgi olarak dıştan tamamlanıp o meydanın içinde yer alırken, meydanın üstü tek bir örtüyle kapatılıyor. Yani bu parçalanmışlık ve parçaların bir araya gelerek bütünü oluşturması sonucu çok güçlü bir mekan elde edilmiş.
Tokyo, Tokyo Forum Binası (Rafael Vinoly Architects - 1996):Tokyo Forum Binası'nda da Sony Center'a benzer bir düzenleme var. Japonya'da inşa edilen en cesur yapılardan birini içeren bu kompleks içinde çeşitli kültürel ve sanatsal etkinlikler yer alıyor.
Şehrin mekanları burada da iç içe geçiyor ve akarak gidiyor. İnsanlar da bir yerden bir yere giderken burayı bir geçiş mekanı olarak kullanıyor.
Etrafındaki yapılarla o kadar doğal bir şekilde birleşmiş ki bazen içine girdiğini bile fark etmiyorsun... Kltür ve sanat aktiviteleri içinden doğal bir şekilde geçip gidiliyor. Çok başarılı olduğunu düşünüyorum. Peyzaj da güzel bir katkı sağlamış durumda.
New York, Rockefeller Plaza (Raymond Hood - 1933-1937):İlk iki örneğe benzer bir kentsel kullanım New York’taki Rockefeller Plaza’da var. Tabii tarih olarak daha eski. Oldukça eski. Kış aylarında buz pateni pisti, yaz aylarında ise çok amaçlı olarak kullanılıyor. Plaza, normal sokak seviyesinin bir alt katında düzenlenmiş olup alttaki işlevlere hem geçiş hem de aktivite/canlılık sağlıyor.
Yukardan bakıldığında da çok kolay bir izlenme imkanı doğuruyor. Adeta New York’un merkezi gibi… New York’a gidip de sanki buraya uğramasanız olmaz gibi… Yılın farklı dönemlerinde de farklı fonksiyonlar yüklüyorlar. Artık kente ait olmuş bir yer… Şehirde en çok ziyaret edilmesi önerilen yerler arasında hep ön sıralara kadar gelmiş bir yer burası…
Paris, Louvre Müzesi Eki (I.M. Pei - 1989):I.M. Pei'nin Louvre Müzesi için giriş yapısı olarak tasarladığı cam piramit geometrisi ile anıtsal ölçülerdeki meydanda zarif detaylar içeriyor. Zemin üzerinde meydan düzenlemesinin bir parçası olan yapıdan aşağıya inildiği zaman şaşırtıcı mekânsal organizasyonlar ile karşılaşıyoruz.
Çok karmaşık olan şeyleri sade geometrik bir düzende çözerek kolay ve net bir akış sağlayan bir tasarım… Zemin üstü ve altının kullanımı ile ilgili olarak diğer örnekler ile çeşitli ortaklıkları var.
Londra, Canary Wharf Master Planı (SOM, KPF ve Çeşitli Mimarlar - 1993) Büyük bir kentsel dönüşüm projesi olan Canary Wharf'ta yapılan master plan çalışmaları... Burada da özellikle bütün sistem alttan birleşik bir şekilde birbirine bağlanıyor. İlginç olan konu bölgenin eski bir liman, depolama alanı olması.
Şu andaki son durumda, yerleşimi dolaştığınızda inanamayacağınız kadar büyük bir dönüşüm geçirmiş olduğunu görürsünüz. Yeni düzenlemeler ile sokaklar, caddeler meydanlar oluşuyor. Merkezi İş Alanı olarak planlanan bölge yaşayan bir kent parçasına dönüşüyor.
Berlin’deki Sony Center'da da meydanın altı kullanılıyor. Tokyo Forum parçalı binalar gibi görünüyor. Aralarından çok farklı yerlerden geçip gidebiliyorsun. Üstteki parçalı yapılar aşağıda bir bütüne dönüşüyor. Yürünen plazanın altından sistem birbirine bağlanıyor. Berlin, Paris ve Tokyo örneklerinde olduğu gibi New York'ta da benzer bir ortaklık var. Bu uygulamalar ve örnekler bizleri heyecanlandırıyor ve cesaretlendiriyor. Birbiri ile ilişkili bu projelerde kentsel mekan oluşumlarında benzer bakış açıları oluşuyor.
Mesleki Bir Anı
Büyük ölçekli bir dönüşümün hikayesini yerinde görmek, uygulama sürecini doğru platformlar kurarak gerçekleşmesini izlemek açısından 2013 yılında Hamburg'da yaşadığım önemli bir deneyimi aktarmak istiyorum. Tarihi ambar bölgesi ve Elbe nehri arasındaki HafenCity (Liman Kent) bölgesi için yapılan çalışmaları ‘gmp’ firmasının kurucu ortaklarından Profesör Volkwin Marg’ın anıları ile birlikte dinleme şansımız olmuştu.
Karar vericilere kente ait olan bir bölgenin, kente yeniden katılmasının ısrarlı anlatımını, vazgeçmeden inanarak, anlatarak uygulama süreçlerinin önünü açıcı girişimleri, Profesör Marg’dan heyecanla dinlemiştik. gmp'den Wolfgang Haux ve Yasemin Erkan'ın da eşlik ettiği bu gezide katılımcı bir ortamın nasıl oluşturulduğunun yansımalarını yerinde gördük. Liman bölgesinin dokusunu, kırmızı tuğla cepheler ve bakır çatıların yeşili, liman kentinin kendine özgü mimari detayları olan vinçler, yükleme platformları ve binaları, su kanalları ve köprüler oluşturuyordu.
Yarışma süreci oluşturularak nitelikli yapıların seçimi, uygulaması, kontrolü, kentteki dokuyu sürdürmedeki izleri önemli anlardı. Profesör Marg, HafenCity de tasarladığı ve üzerinde yürüdüğümüz köprüyü bize anlatırken geçmişten nasıl örnek alındığını “Tekerleği yeniden icat etmeye gerek yok” sözüyle özetliyordu. HafenCity'de yeni bir yaşam alanı oluşturulması için yapılan uygulamalar etkileyiciydi.