İlk ve Son Yapı
Scada Yapısı:İlk yapımı; mezuniyetimden 3 yıl sonra yani 1990 yılında tasarlamıştım. Birlikte çalıştığımız ve bazı ufak tefek mimari konularda yardımcı olduğum bir mühendislik şirketinin Bursa Organize Sanayi Bölgesi’nde üstlendiği altyapı projesi kapsamında küçük bir Scada yapısı tasarımı da vardı. Bu yapıyı benim tasarlamamı istemişlerdi. Çok heyecanlanmıştım.
Onlar için pek de önemi olmayan bu yapı tasarımı benim için çok önemli bir fırsattı. Olabildiğince makul bir bina istenmesine rağmen, ilk yapım olması nedeniyle iyi bir şey olması için çok emek ve vakit harcamıştım. Mühendislik şirketindekiler harcadığım emek ve özen için oldukça şaşırmışlardı. Hatta gereksiz yere maliyeti çok arttıracağım endişesini sürekli dile getirmişlerdi. Yapının çok basit ve kare bir plan şeması vardı, iki katlıydı. Ana giriş ve merdiven kovasının kütlede vurgulamak istemiştim. Ayrıca eğimli bir çatı talebi vardı. Bu çatının ifade edilmesini istemedim ve parapette yaptığım ve saçak elemanına dönüştürdüğüm bir yorumlama/deneme ile mutlu olmuştum. Sonuç olarak işverenin/idarenin beğendiği bir yapı oldu.
Açıkcası ilk yapının meslek hayatım için çok olumlu bir katkısı olduğunu düşünüyorum. Bir işi tek başına yapmak ve sonucunu görmek bana çok önemli bir özgüven kazandırmıştı.
Bangladeş Büyükelçiliği ve Rezidansı:
Son ürettiğimiz yapı ise Ankara’daki Bangladeş Büyükelçiliği ve Rezidansı yapıları. Bu işi ön seçimli davetli bir yarışma sonucunda almıştık. İlk yapımla bu yapı arasındaki en önemli fark bu tasarımın bir ekip işi olmasıdır. Ofisimizde benim dışımda bu işi yürüten mimar, iç mimar ve peyzaj mimar meslektaşlarımın da katkılarıyla, ilk yapıya göre çok daha fazla inceltilmiş bir tasarım elde edildi.
Bir ülkeyi temsil eden bir yapının, o ülkenin kültürü ve kimliği ile yakın ve kuvvetli bağları olmalı. Bangladeş de, dünyada kendi yerel modern mimarisini iyi seviyede üreten az ülkeden birisi. Bunun kısmi sebepleri arasında ülkedeki kısıtlı imkanlar ve delta coğrafyasında yapılaşmanın zorluğu görülebilir. O koşullarda hata yapma şansı olmadığı için, doğru yapı kültürünü pekiştirmek Bangladeş özelinde mümkün olmuş. Kalabalık bir ülkenin yetenekli mimarları da oldukça nitelikli eserler üretmişler. Louis Kahn’ın Bangladeş’e gitmesine sebep olan Muzharul Islam ve Bashirul Haq gibi ustaların geliştirdiği yerel modern mimari yaklaşım, günümüzde de Marina Tabassum ve Kashef Mahboob Chowdhurry gibi mimarların eserlerine verilen Ağa Han ödülleri ile uluslararası ölçekte karşılık bulmuş.
Son on yıllık dönemde, ekonomik koşullarının dünya ortalamasının çok üzerinde gelişmesi ile birlikte Bangladeş Halk Cumhuriyeti Hükümeti’nin ülkenin temsiline verdiği önem artmış. Ankara’da birkaç ay içerisinde tamamlanacak olan yapımızla eş zamanlı olarak on iki farklı ülkede diplomatik misyon yapıları, belki de ülkenin genel imkanlarının üzerindeki bütçelerle inşa ediliyor. Bu durumun yarattığı iştah da Bangladeş modernizminin çizgisinde, sade ve zamansız bir mimarlık yapmayı zorlaştırıyor.
Ofis yapısının setin üzerinde kalan katları, kendi içinde iki kanatta çözülüyor. Kuzeydeki kalın kanatta elçilikteki memurların ofisleri yer alırken, güneydeki ince kanatta kütüphane, sergi salonu ve elçinin resmi ofisi gibi kabul işlevi ön planda olan prestijli mekanlar yer alıyor. İki yapı kanadı, iki kat yüksekliğinde doğal ışık alan ana giriş holü ile birbirine bağlanıyor. Bu holün devamındaki tören alanı, konut yapısının bahçesine doğru uzanarak, iç dış mekan arasındaki bağlantıların vurgulu ve kararlı olmasını sağlıyor. Yapının cephelerindeki pres tuğlanın kararlı ve sade bir şekilde kullanılması ile de yapı, kullanıcısı ile doğrudan kendi mekansallığı üzerinden iletişim kuruyor. Konut yapısındaki saçaklar ve ince ahşap güneş kırıcılar, yapının genel kararlılığına uygun bir şekilde tekrarlı ve vurgulu bir şekilde kullanılmalarına rağmen, yapının genel ifadesindeki sertliğin konaklama işlevinin sıcaklığı ile uzlaşmasını sağlıyor.
İlham Veren/Etkileyen Kentler ve Yapılar
Halep:Yaptığım ziyaretler ve geçirdiğim sürede kendimi çok iyi hissettiğim kentlerin başlıcaları Halep ve Berlin… Bu kentlerde tek bir yapı ya da mahalleden daha çok genel yaşantı, kentin ruhu beni etkilemiştir.
Halep’e 17 yıl önce gitmiştim. Tarihi doku, çok kültürlü bir yaşantı, kentin kırsal bölgesindeki ağırlıklı zeytinliklerden oluşan bitki dokusu vb. çok etkileyiciydi. Suriye’deki savaş Halep’i harabeye çevirmiştir ve maalesef bir daha eski günlerdeki gibi görme şansımız olamayacaktır onun içinde burada özellikle anmak istedim.
O dönemde Kentte eski şehir ve yeni şehir mimarisi arasında çok hoş bir saygı ve uyum rahatlıkla görülebiliyordu. Hem eski hem de yeni yapılarda ağırlıkla Halep Taşı / Sarı taş kullanılıyordu.
Tarihi dokudaki yapıların nispeten büyük olanları turizm amaçlı kullanılıyordu.
Berlin:Berlin’de 2 sene yaşama fırsatı buldum, bununla beraber defalarca gittim ve oldukça sık gitmeye devam ediyorum. Berlin’de kendinizi 2 gün içinde kentin bir parçası gibi hissedersiniz. Yabancılık hissetmek pek mümkün değildir. Berlin’de tek bir merkez yoktur. Eski şehir yeni şehir gibi kavramlar yoktur. Her bölgenin/mahallenin içinde hem eski hem de yeni yapılaşma iç içedir.
Bununla beraber çok doğal, abartısız çok büyük yeşil alanlar vardır. Bu yeşil alanlar, nehirler kentle ve mimariyle çok doğal şekilde bütünleşmiş yaşam biçiminin bir parçası haline gelmiştir.
Son dönemde yapılan ve Müzeler adasını ve adadaki müzeleri işlevsel bütünlüğünü tamamlamaya dönük olarak yapılan ve mimar David Chipperfield tarafından tasarlanan James Simon Galerisi’ni çok beğendim ve etkilendim.
Yapı bir yandan tarihi bir çevre ile kurduğu fiziksel diğer yandan işlevsel ilişki ile Müzeler adasının adeta güncellenmesini sağlayacak dönüşümün başlangıcı olacak. Yapının resmi açılışı yapıldıktan 3 gün sonra bile yoğun olarak ziyaret ediliyordu. Bu da Berlin’de beni etkileyen yapıların yaşam biçimini çok olumlu etkilediklerini gösteren diğer bir örnek oldu.
Mesleki Bir Anı
1992 yılında, Ankara Ulus Tarihi Kent Merkezi Saraçlar Çarşısı Yarışması’nı kazanmış, Hilmi Güner ve Ali Osman Öztürk ile büromuzu kurmuştuk. Bir yandan projeyi iyi bir seviyede bitirmeye çalışırken öte yandan da süreç içerisinde açılan yarışmalara girmeye devam ediyorduk ancak maalesef yarışmalarda çeşitli ödül ve mansiyonlar kazanmış olmamıza rağmen ekonomik olarak zorlanıyorduk.
O dönemde bir müşteri Diyarbakır kent merkezinde (“Ofis” diye adlandırılan bölgede) bir yeraltı çarşısı projesi ihtiyacı olduğunu söyleyerek bize başvurmuştu. Bu işe çok ihtiyacımız olmasına rağmen, bölgedeki yoğun terör vb. durumlar bizi tedirgin ediyordu. Dürüstçe bu durumu müşteri ile paylaştık. Müşteri de, o zaman için oldukça önemli olan proje bedelinin tamamını peşin ödeyebileceğini söyledi ve biz de işi aldık. Tabii bu şekilde, bu şartlarda aldığımız ilk ve son işimizdi.
Açıkçası o projeden kazandığımız deneyim ve para, meslek hayatımızın önemli kırılma noktalarından biri oldu. Ölçek ve kompleksite açısından da önemli bir işti; büromuzun daha uzun soluklu olabilmesinde büyük katkısı oldu. Şimdi böyle bir şey yapar mıyız bilemiyorum.
Bu vesileyle, özellikle mesleğimizde yeni yol almaya başlayan genç arkadaşlarımızın sabırlı olmaları ve kolayca vazgeçmemeleri gerektiğini hatırlatmak isterim.