İzmir’de geçirdiği üniversite yıllarından sonra İstanbul’a gelişi, Başka Bir Okul Mümkün (BBOM) Derneği ile yaptığı çalışmalar, mimarlığın içi ve etrafındaki hayat ile kurduğu ilişkiler, mimarlığın verdiği araçlar ve dil ile kurduğu farklı kanallardaki arayışları, küresel dünyada yerel olmak, COVID-19 sonrası eğitim mekanları gibi konuların konuşulduğu şöyleşiyi izlemek için buraya tıklayın.
[…]
“Mimarlığın asıl meselesi olan hayatla entegre olma, iletişim kurma ihtimali çoğu kez projenin içindeki olanaklar olarak kalıyor. Sen de aslında o olanakları çoğaltmak için didişen bir role bürünmüş oluyorsun. Halbuki biraz geriye giderek, nesle bazlı değil, mekan bazı da demeyelim, mimarinin hayatla kurduğu baz anlamında eksikler var. Şunu da anlatmak zor oluyor, biz sadece müşteriye değil aslında o yapı nerede bulunuyorsa, çevresine, ağacına, her şeyi için bir proje üretiyoruz.”
[…]
“Kuzguncuk yavaş bir soylulaştırma yaşıyor. Şöyle bir avantajı var, iki vadi arasında kaldığı için ve belli bir koruma statüsünde olduğu için, fiziki yapısı dönüşemiyor. Fakat içindeki hayat öyle bir dönüşüyor ki, kendi cazibesini ürettiği alanda sürekli kendini tüketir hale geliyor. İnsanların bir mahallede olma duygusu için orada olduğu yer birdenbire mahallelilerin hareket edemediği, hafta sonu evinden çıkmak istemediği turistik bir yoğunluğa ulaştı.”
[…]
“COVID-19 salgını bize şunu gösterdi: Ürettiğimiz mekanlar, doğal kaynaklar, ışık, hava ve açık alanla kurulan ilişkilerin doğru kurulmasını sağlayabilecek mesafelerle üretilmiş mi üretilmemiş mi? Bu temel niteliklere uygun çözülmüş okullar, küçük müdahalelerle, salgın döneminde bile yaşanabilir hale getirilebildiler. Böyle imkanları olmayan, çekme mesafesine “bahçe” diyen okullar, iş hanlarını eğitim alanına dönüştürmüş özel okullar var. Doğa bize “bir silkelenin, kendinize gelin” diyor. Bir şeyleri yapay olarak çok zorluyoruz ve bunu böyle olabileceğine kendimizi ikna etmeye çalışıyoruz. Kovid salgını, bize bu düşüncenin çalışamayacağını gösterdi.”