Dr. Chen-Yu Chiu lisans eğitimini, Tayvan’da Chung Yuan Christian Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde tamamladı. Ardından Columbia Üniversitesi’nde Kentsel Planlama üzerine yüksek lisans programını ve Melbourne Üniversitesi’nde Mimarlık, Yapı ve Planlama Fakültesi’nde doktora programını tamamladı. Bilkent Üniversitesi’nde ve Münih Teknik Üniversitesi’nde mimarlık tarihçisi, sergi küratörü/koordinatörü, yarışma organizatörü ve tam zamanlı akademisyen olarak çalıştı.
İstanbulSMD'nin düzenlediği “Mimarlık Ne İşe Yarar?” Konferansı'nın konuşmacılarından biri olarak İstanbul'da da bulunan mimar, Hatay’da kurduğu “Reyhanlı Dünya Vatandaşları Merkezi”nde gönüllü mimar ve direktör olarak çalışmalarına devam ediyor. Dr. Chen-Yu Chiu’nun, mimari bakış açısını ve mesleki deneyimini paylaştığı söyleşiyi izlemek için profildeki linki ziyaret edebilirsiniz.
Celal Abdi Güzer: Dediğiniz gibi, siz mimarlık tarihi ve eleştirisi gibi komşu bir alt alandan geliyorsunuz. Peki, bu gözlükle Türk şehirlerine baktığınızda temel gözleminiz ya da fikriniz neydi? Bu önemli bir soru. Geri kalan zamanı bunun için kullanabilirsiniz.
Dr. Chen-Yu Chiu: Bence problem şu, biliyorsunuz hepimiz üniversitelerde hocayız, sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada, mimarlık eğitimimizde bazı problemler, kısıtlamalar var. Birincisi dar görüşlü bir profesyonellik. Biz mimarız. Bir ev tasarlamalıyız ve sonra inşaatı denetlemeliyiz ama asla paranın nereden geldiğini, araziyi nasıl alacağımızı, parası olanla nasıl pazarlık yapacağımızı, bir araziyi güvence altına almak için politikacı ile pazarlık yapmak için nasıl bir stratejimiz olduğunu düşünmeyiz... Profesyonellik. Biz sadece yapmamız gerektiğine inandığımız şeyi yapıyoruz. Öncesi ve sonrasını düşünmüyoruz. İkinci bir şey ise…
Celal Abdi Güzer: Binanın kendisine çok fazla konsantre olmuş durumdayız.
Dr. Chen-Yu Chiu: Çok doğru.
Celal Abdi Güzer: Sürece değil.
Dr. Chen-Yu Chiu: Doğru. İkinci şey ise, bunun bir tür bencillik, bilimsel faydacılık olduğunu söylemeliyim. En iyi üniversiteye girmek istiyoruz, çünkü yine okul için sınava giriyoruz. En iyi üniversite, en iyi bölüm ne kadar maaş alacağınızla bağlantılıdır. Yani bu, hayatımız boyunca, eğitim boyunca her şeyin skorla, sayıyla ilgili olduğu anlamına geliyor. Öyle değil mi? Sonra da ne tür anlamlı bir şey yapmamız gerektiğini hiç düşünmüyoruz. Her zaman skorun peşindeyiz. Yüksek puan, yüksek miktarda para. Ben bile daha iyi bir araba alıyorum çünkü daha pahalı araba, daha yüksek puan. Üçüncü şey ise kapitalist tüketimciliğin acımasızlığı. Özellikle de mimarlar için. Biz sadece parası olana, gücü olana hizmet ediyoruz. Ve benim sorum çok basit; parası olmayan, gücü olmayan, hatta milliyeti olmayana, zayıf olana kim hizmet edecek?