Aksu'nun mimarlık eğitimi ve mimarlık uygulamalarının iç içe olduğu tartışmalardan beslenen söyleşiyi buradan izleyebilirsiniz.
[…]
“Bir davetli yarışmayla spor yapılarıyla ilgili bir yarışma kazandık. İnşa edilen de ilk yapımız odur. Ondan sonra peş peşe spor tesisi yaptık. Yurt dışında da çok sayıda spor tesisimiz var. Türkmenistan’da 2 tane, Rusya’da 2 tane buz hokey salonu ve 1 stadyumumuz var, Irak’ta var, Macaristan’da var. 50’ye yakın spor tesisimiz var. Spor branşları içinde de yalnızca spor kortu deneyimimiz yok sanırım.”
[…]
“Kendimize ait bir dünya kurmak istiyoruz. Bu yüzden de bazı şeylerin içinde olamıyoruz. Ortamda da kendimizi çok anlatabilen ya da becerebilen olmadık. Mimarlıkla ilgili tartışmaların ya da araştırmaların önünde mimarla ilgili araştırmaları çok önemsedik. Mimarın her zaman kendine ait bir odası olması gereklidir, hatta alet çantasının bile kendine ait olması, onu kurması gerektiğini düşünüyoruz. O kendi tüm bunları kurduğu kimliğini var ettiği zaman zaten yaptığı mimarlıklar da o kimliği taşıyacaktır. Çelişki olmadan hiçbir şey çıkmaz. Muğlaklık bizim için çok önemli. Her şey bitmiş olunca huzursuz oluyoruz açıkçası. Tüm mimaride de bunlar yansıyor. Projelerimiz de çoğu zaman bitirilemedi, hep yarım oldu. ”
[…]
"Yarışmaları çok önemsiyoruz. Senede 1 ya da 2 defa giriyoruz, genelde yaz tatillerinde öğrencilerin de içinde olduğu bir ekiple beraber yapmaya çalışıyoruz bunları. Bize bunlar okul gibi oluyor. Yarışma iş alma nedeni değil, bir fikir üretme platformu orası.(…) Bu sünni duruma mimarlar olarak çok büyük bir kutsallık atfediyoruz. Dereceye giren projelerin dışında kalan üretimler ise çöp oluyor, ne yayın yapılıyor onlardan ne başka bir şey. Ne de mimarlık ortamında gündem olabiliyor onlar. Oysa orada ciddi bir emek var, 3 aylık bir düşünce, üretim var. Bu üretimin mutlaka değerlendirilmesi gerekiyor. 1. Olan zaten onun binnasını yapacak bir şekilde ve herkes görecek asıl geriye kalan işleri görmek lazım. Ben oralara özellikle bakıyorum, oralarda inanılmaz besleyici şeyler var ancak yayınlanmıyor. En son Ulus’taki yarışmada mesela ödül almayan projeler sergilenmedi bile. Çok yadırgıyorum bu durumu."
[…]
"Bir dönem Eisenman’ın bir tane konuşması vardı ve şöyle bir şeyden bahsediyordu: mimarlıkta otorite kim? Buna bir cevap verebilmek bir çok şey söylüyor. Mimar gerçekten otorite mi? Otorite olursa iyi olur mu? Belki de otorite olmaması iyi bir şeydir. İş veren mi otorite, devlet mi otorite, kamunun toplam algısı mı ototrite? Otorite kim? Türkiye’de ne yazık ki trendler otorite."